Küba Devlet Televizyonunda 90 yaşındaki Fidel Castro'nun hayatını kaybettiğini duyurdu.
Fidel'in yaşamını yitirdiğini, Küba Devlet Başkanı Raul Castro duyurdu.
Raul'un açıklamasını aktaran Cubadebate; "Bugün, 25 Kasım 22.29'da, Küba Devrimi'nin lideri Fidel Castro Ruz yaşamını yitirdi. Yoldaş Fidel, kendi iradesi uyarınca yakılacak. 26 Eylül cumartesi erken saatlerde, cenaze organizasyon komitesi halkımızı ayrıntılar hakkında bilgilendirecek. Zafere kadar, daima!" ifadelerine yer verdi.
55 yıl önce gerçekleşen Küba devriminin lideri Castro, yıllar sonra ilk kez Nisan ayında bir konuşma yapmış ve Komünist Parti'nin kongresinde yakında öleceğini söyleyip, partililerden inandığı ideallere sahip çıkmalarını istemişti.
Castro, "Yakında 90 yaşında olacağım. Yakında ben de diğer önderler gibi gideceğim. Elbette hepimizin zamanı gelecek. Ancak Kübalı komünistlerin idealleri, inançları bu dünya için, insanlık için fayda sağlamaya devam edecek. Bu idealler için savaşmaya devam etmeliyiz" diye konuşmuştu.
Fidel, 90. yaş gününü kutlayanlar için yazdığı mektubunda "Gezegenimizdeki en önemli şey barışı korumak" ifadelerine yer vermişti.
Fidel Castro'nun hayatı
Fidel Alejandro Castro Ruz
Kübalı Marksist-Leninist devrimci ve Küba Devrimi'nin önderi. Devrim sonrasında, 1959-76 arasında Küba başbakanlığı, 1976-2008 arasında da Küba devlet başkanlığı yaptı. 1961 ile 2011 yılları arasında da Küba Komünist Partisi Birinci Sekreterliği görevini yürüttü. Uluslararası alanda ise 1979-1983 ve 2006-2008 yılları arasında Bağlantısızlar Hareketi'nin Genel Sekreterliğini yaptı.
1950 yılında Havana Üniversitesinden Hukuk Doktoru olarak mezun olduktan kısa bir süre sonra avukatlık yapan Fidel Castro, 1952 seçimlerinde Temsilciler Meclisi için Küba Halk Partisinden adaylığını koyarak aktif bir role soyundu. 26 Temmuz 1953te Batistayı devirmek için kendisine inananların oluşturduğu 125 arkadaşı ile bir gerilla grubu kurdu. Santiagodaki Moncada kışlasına darbe girişiminde bulundu.
Ama bu girişim başarısızlığa uğradı ve Fidel Castro tutuklandı. 16 Ekim 1953te Santiagodaki Küba Yüksek Mahkemesinde yapılan yargılamada Tarih beni Aklayacaktır (La Historia Me Absolvera) cümlesiyle biten ünlü savunma yaptı. 16 yıla mahkum oldu. Juventud Adasında 21 ay hapis yattıktan sonra çıkan bir aftan yararlanarak serbest bırakıldı.
1955'te Küba'dan ayrılarak Amerika'ya geçti ve 26 Temmuz Hareketi adlı yeni bir örgüt kurdu ve çatışmalarını, gerilla savaşlarını 4 yıl sürdürdü. Siyasi desteğini yitiren ve bir dizi askerî yenilgiye uğrayan Batista, 31 Aralık 1958'de Dominik Cumhuriyeti'ne kaçtı. Castro 1959'un ilk günlerinde Havana'ya girdi. Hukukçu Doktor Manuel Urrutia Leo devlet başkanlığına, Castro da başbakanlığa getirildi.
Yerel seçimlerin yapıldığı ve devlet yapısında yeni düzenlemelerin geliştirildiği 1976'da Devlet Konseyi ve Bakanlar Kurulu başkanlığını üstlenen Fidel Castro, güçlü ve merkezi bürokrasiye dayanarak toplumsal ve ekonomik yaşamdaki yönlendirici rolünü sürdürdü.
Fidel Castro 31 Temmuz 2006 tarihinde sağlık problemleri nedeniyle yetkilerini geçici olarak başkan yardımcısı ve kardeşi Raúl Castro'ya devretti. 19 Şubat 2008'de bir açıklama yaparak, 1976 yılından beri yürütmekte olduğu Devlet Konseyi Başkanlığı görevini bıraktığını açıkladı. Dünyada en uzun süreyle iktidarda kalan üçüncü lideri, Küba devriminin öncüsü, görevden ayrıldıktan sonra Yoldaş Fidel'in düşünceleri adıyla yazdığı makalelerde gündemdeki önemli olayları yorumladı.
Sovyetler Birliğinin çöküşüyle sarsılan, büyük ölçüde yalnız kalan Kübayı 21. yüzyıla taşımayı başaran Castro, dünyanın en büyük silahlı-politik devrimini gerçekleştiren ve Bu kadar büyük bir devrim yaptım ama Atatürkün yaptıklarını başaramazdım. diyen bir liderdir.
Müzikte politikanın politikada müziğin yerini örneklerle anlamaya ve anlatmaya çalıştığım bir sunumda iki farklı Enternasyonal izletmiştim. İlkinde binlerce kişi, tek bir enstrümanın yol göstericiliği olmaksızın, hep bir ağızdan söylüyordu bu hiç eskimeyen ve eskimeyecek ezgiyi. Sovyetler Birliğinde bir Kongrenin açılışıydı, detone olan yoktu, koşturanlar ve geride kalanlar da, tek sesle ve büyük bir ciddiyetle haykırıyorlardı, bu kavga en sonuncu kavgamızdır Sonra daha yakın zamanlardan bir görüntü, kollarını birbirinin omzuna atarak, güle oynaya ama eserin hakkını vermeyi ihmal etmeyerek diyorlardı ki Enternasyonalle kurtulur insanlık Raul abisinin kolundan muzipçe tutuyor, el ele omuz omuza Küba Komünist Partisinin 6. Kongresi, Fidelin bu salonda son kez birlikteyiz dediği 7. Kongreden bir öncesinde.
İzleyenlere hangisi daha güzel diye soruyorum, cevabını bildiğimden değil, hâlâ bilmiyorum, gelecekte de öğreneceğimi sanmıyorum.
Mesele bir şarkı söylemenin ötesinde, bunu biliyorum işte.
İki farklı siyaset iklimi.
Fideli uğurlamak için Havanada düzenlenen devasa mitingin başlamasını beklerken bunları düşünüyorum. Saatler öncesinde doluyor Devrim Meydanı, bildiğiniz halk, tek tek en fazla üçer beşer geliyorlar. Askeri öğrenciler geçiyor, bizim için ayrılan tribünün önünden. Sıra yok, düzen yok, üniformaları olmasa, cıvıl cıvıl liseliler işte İster istemez yine Sovyetler Birliği ile karşılaştırıyorum, ip gibi dizili, mutlak bir uyumla yerlerini alırlardı muhakkak. Birinde güç vardı tamam, peki öteki zayıflık belirtisi miydi?
Hava iyice kararıyor, meydana gelen caddelerde de muazzam bir kalabalık var, havada zeplin gibi bir şey ama küçücük dolanıyor, ardından bir tane daha Yanımdaki Kübalı parti yetkilisi gülerek açıklıyor, bunlar prezervatif Balon yokluğunda bunu icat etmişler, sen ne yapıyorsun diyen yok, zaten ortada kötü niyet filan da yok, tersine Ben de gülümsüyorum, söz gelimi Brejniyevin cenazesinde böyle bir şey olsa Olamazdı.
Hangisi doğrusu?
Sonra sloganlar patlıyor, askeri nizam değil ama en az o kadar militan, gidiyoruz geliyoruz üç sözcük öğrenemedik İspanyolca, nedir diye soruyoruz, gökteki tek yıldız Fidel diyorlarmış. Evet ılık Havana akşamında gerçekten tek ama tek bir yıldız var, farkına varmış, bağırıyorlar. Kurgu yok, hazırlık yok! Ve en güzeli ben Fidelim sloganı; hepimiz filancayızdan farklı, herkes kendi adına, kendisiyle bağ kurduğu Fidele işaret ediyor. Ben sözcüğünden nefret ederim, burada cuk oturuyor, kimse bizin arkasına sığınmıyor.
Konuşmalara geçiliyor, konuk devlet başkanları kürsüden hitap etmeye başlıyor. Gerçek dostları, sahteleri, sevmeyenleri, sırayla saygıyla anıyor Fideli. Gelse bizimkisi de konuşacaktı protokol gereği. Düşüncesi bile ürpertiyor içimi, sizinkisi de devrim mi dediğini hatırlıyorum Raula, kızarıyorum ülkem adına
Güney Afrika ve Namibya Devlet Başkanları bizim oralara bir şeyler almak için gelmeyen tek güç Kübalılardı diyor ırkçı Güney Afrika rejimine karşı Angolanın yanında savaşan Kübalı gönüllülerden söz ederek Geldiler, dönerken ne elmaslarımızı, ne altınlarımızı götürdüler, yanlarına aldıkları yoldaşlarının cansız bedenleriydi sadece
Fidel de böyle demişti
Şimdi onu anlatıyordu insanlar kürsüden ve saatler saatler saatler geçiyordu, acaba diyordum kalabalık azalır da Raulun payına yorulmuş, seyrelmiş bir kitle mi düşer? Kimsenin ilgisi kaybolmadı, alkışlar da laf olsun diye değildi, beğenmediklerine tepki bile vermediler, samimi, gerçek olanı bağırlarına bastılar, en çok da Maduroyu.
Bu kez kendi ülkemizle kıyasladım, konuşmalar başladığında herkesin bir tarafa sığındığı anlamsız mitingleri, dinlemeyen-dinletmeyen bir siyaset kültürünü Hangisi daha iyi diye sormadım bu kez, nesini soracaktım!
En kısa Raul konuştu, üzgün, kararlı
Ertesi gün, Fidelin külleriyle birlikte Santiago de Cubada sonlanacak uzun bir yolculuğa çıkacaklardı.
Ramon Balaguer, Fidelin Siera Maestra dağlarından beri yoldaşı, dostu, şimdi Uluslararası İlişkiler Sorumlusu, izlenimin nedir diye soruyor. Böyle bir arkadaşım olsun isterdim diyorum. Hüzünleniyor.
Fidelsizliğe hazır Küba, bu çok açık. 2006da böyle değildi, on yıl kazandırdı ülkesine. Özel sektörün teşviki, yabancı sermaye yatırımları filan Bu on yılda atılan geri adımlar evet bunlar var. İsteyerek ya da doğrusu budur diye yapmadıklarını vurguluyorlar. Bize kalsa, tüm ekonomi devlet mülkiyetinde toplanır
Ama onlara kalmıyor, şimdilerde Kübalılar her şeyi yitirmeden devrimi korumanın yollarını arıyor. Başarırlar mı?
Sovyetler Birliğinde çözülüş sırasında doğrusu budur diyorlardı; gerçek sosyalizm budur! Kübada kimsenin böyle bir iddiası yok, söyledikleri şudur: İdeal olanı değil mümkün ve yolumuza devam etmemizi sağlayacak olanı uygulamaya çalışıyoruz.
Hangisini tercih ederdiniz?
Moskovadan Havanaya uçarken yanımda genç bir Kübalı gazeteci oturuyordu. Prensa Latina ve Tele Sur adına Çinde muhabirdi. Yol boyunca kitap okudu, bir şeyler karaladı, düzgün, kafası çalışan biriydi besbelli. Sonra mitingi sordum, başlama saatini Ne mitingi diye karşı sorusu geldi. Castro dedim, cenaze Umursamaksızın gömmüşlerdir çoktan diyen bu gençte düşmanlık filan yoktu, dehşete düşürücek bir kayıtsızlık yansıyordu yüzüne. Buna daha önce defalarca tanık olmuş, en olmadık yerlerde rastlamıştım. Kübalı aydınların bir bölümü ile 1980lerde Sovyetler Birliğinde sosyalizmden kopan eğitilmiş genç kuşaklar arasında ciddi benzerlik vardı.
Fark ise
Sovyetler Birliğinde bir karşı ağırlık neredeyse kalmamıştı. Oysa Kübada, bundan birkaç yıl öncesine göre çok daha güçlü ve zorlukların bilincinde olan bir partinin, daha uyanık ve diri halk kesimlerinin varlığından kuşku duyulamaz.
Kübada kıyasıya ama örtülü bir mücadele sürüyor. Muhalefetle iktidar arasında değil bu mücadele. Kübada muhalefet, arkasından CIAyi çekin, etkisiz eleman. Asıl sorun, toplumun içten içe devrim süreciyle bağını koparan kesiminde. Sosyalist ekonomide açılan delikler bu kesimi gerçek bir tehdite dönüştürecektir. Şimdilik kayıtsızlıkla özetleyelim bu kesimin ruh halini. Halbuki biz sosyalist kuruluşun iradi çabalar ve gelişkin bir toplumsal duyarlılık olmaksızın başarısızlığa mahkum olacağını çoktan öğrenmiş bulunuyoruz.
Küba Komünist Partisi bunun farkında.
Başarırlar mı?
Şimdiye kadar hep başardılar.
İklimi filan boş verin; Sovyetler Birliğindeki o ciddi, donuk görüntünün ardında bir derinlik vardı; büyük başarılara imza attılar yıllar boyu. Yenildilerse mücadele etmeyi unuttukları, kanıksadıkları içindi.
Yarın Küba duvara toslarsa eğer, birilerinin çıkıp öyle dans ederek olmuyor bu işler diyeceğinden eminim.
Enternasyonal her türlü güzel; yeter ki bir mücadelenin ezgisi olduğu unutulmasın. Unutanlar kaybediyor çünkü.
Fidel Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri toplantısında anıldı
Geçtiğimiz Cuma günü başlayan 20. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri toplantısı, dün katılımcı partilerin konuşmaları ile devam etti. Toplantının son günü olan bugüne, Fidel ve yoldaşları anılarak başlandı.
Toplantıda TKP adına konuşma yapan Genel Sekreter Kemal Okuyan, yazılı katkısına ek olarak, toplantıda en sık değinilen başlık olan jeostrateji ve emperyalist ülkeler arası çelişkilere yüklenen anlamın yanıltıcı olabileceğine yönelik eleştirilerini paylaştı. Emperyalizmin bir dünya sistemi ve bugün tüm ülkelerin dahil olduğu bir hiyerarşi olduğunu, komünist partilerin dünyadaki ve ülkelerin dış politikalarındaki tüm gelişmeleri sınıfsal yönüyle değerlendirmesi gerektiğini ifade etti. Sözlerine Kapitalizm sınırlarına ulaşmış mıdır? Bugün dünyada kapitalizmin gelişmemiş olmasından dolayı olumsuz koşullarda bulunan tek bir ülkenin varlığından söz edemeyiz. Ama şu açıdan sınırlarına ulaştığını söylemeliyiz: Kapitalizmin insanlığa vereceği bir şey kalmamıştır. Bu aptal düzenden derhal kurtulmalıyız! diyerek devam eden Okuyan, tarihsel örnekleri de hatırlatarak, partilerin sosyalizmin güncelliğini gündemlerinde tutmamalarının karşıdevrime alan açan büyük bir tehlike olduğuna dikkat çekti.
20. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri toplantısının son günü, ikinci ölüm yıldönümünde Fidel Castro ve yaşamını yitiren diğer devrimci militanlar için saygı duruşu ile başladı.
Türkiye Komünist Partisinin Küba ile dayanışma adına paylaştığı açıklama toplantıya katılan partiler tarafından desteklendi. 84 parti tarafından desteklenen dayanışma açıklaması şöyle:
25 Kasım 2016da aramızdan ayrılışının ikinci yılında, kahraman bir devrimci, yurtsever bir halk önderi ve kararlı bir komünist olan yoldaş Fidel Castroyu anıyoruz. Bugün, Fidel aramızdadır, aklımızda, düşüncelerimizde ve mücadelemizdedir. Küba gençliğinin dediği gibi, Fidel daima yaşayacak!
Sayısız zorluk ve saldırıya rağmen, dünya emperyalizminin kalesine çok kısa bir mesafede bulunan Kübanın 60 yıllık deneyiminin sosyalizmin kapitalizm karşısındaki tarihsel meşruiyetinin canlı kanıtı olduğunu ilan ediyoruz.
Bu 60 yıl içinde, Küba eşitlik ve adalet temelinde katılımcı bir toplumsal sistem inşa etmiş, tüm yurttaşlarının temel ihtiyaçlarını, tek bir yurttaşı dışarıda bırakmayacak şekilde karşılayabilmiştir. Eğitim, sağlık, kültür ve bilim alanlarında tüm dünyayı aydınlatan olağanüstü başarılara imza atılmıştır. Küba, emperyalizme karşı ayağa kalkan halkların kurtuluş mücadeleleri için sadece ilham kaynağı olmakla kalmamış, aynı zamanda da desteklemiştir.
Atinada düzenlenen 20. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Toplantısına katılan partiler olarak, yoldaş Fidelin hatırasını saygıyla ve devrimci duygularla selamlıyoruz. Emperyalist saldırılara karşı Küba Komünist Partisi ve Küba halkı ile dayanışmamızı ilan ediyor, ABDnin haksız ablukasını mahkum ediyoruz.
Kübadan elinizi çekin!
Yaşasın Küba Devrimi!
Önümüzdeki günlerde toplantının sonuç bildirgesinin kamuoyu ile paylaşılması bekleniyor.
Eski notlarımı karıştırıyorum… Gazete haberlerine, makalelere, kitaplara düşülmüş notlar bunlar.
Çok konuşmuş ama hiç boş konuşmamış, çok yazmış hep kendini okutmuş, sürekli mücadele etmiş asla boyun eğmemiş, başarısızlıkları geçici olmuş, son nefesine kadar yenilmemiş. Kafası dik, alnı açık ölmüş.
Eisenhower, Kennedy, Johnson, Nixon, Ford, Carter, Reagan, Bush, Clinton, oğul Bush… 10 ABD Başkanı. “Öldürün” demişler CIA ajanlarına. Öldürememişler. “Devirin” demişler, devirememişler.
Öldüremezlerdi; paranın, teknolojinin, özel laboratuvarlarda geliştirilen patlayıcıların, gizli silahların aşamayacağı bir irade koruyordu onu: Örgütlü bir halk.
Küba dünyanın en güçlü istihbarat örgütlerinden birine sahip. Güçlü çünkü halka yaslanıyor, çünkü halka güveniyor, çünkü halkla birlikte hareket ediyor. Kaynaklarını başka ülkelerde gizli kapaklı operasyonlar yapmak için kullanmıyor, devlet başkanlarını zehirlemek için plan yapmıyor. Vatandaşlarına komplo kurmuyor, fesatla iştigal etmiyor. Kendisini, Küba Devrimi’ni savunmaya odaklanıyor.
Dünyada olup bitene duyarsız olduklarından değil. Tersine. Küba talep edildiğinde hekim yolluyor, eğitimci yolluyor, spor hocası yolluyor başka ülkelere.
Sonra asker yolluyor. Namibya’nın Bağımsızlık Mücadelesi’nde karşı karşıya gelen devrimci Angola ile ırkçı Güney Afrika arasındaki savaşın kaderini Kübalı gönüllü askerler değiştirdi. Yüz savaşçıdan, bin savaşçıdan söz etmiyoruz. Güney Afrika’ya diz çöktüren 1988 muharebeleri sırasında 55 bin Kübalı vardı kara kıtanın bu kanlı köşesinde.
Fidel’in cenazesinde o kıtanın temsilcileri “Afrika’ya gelip ülkelerine kendi yoldaşlarının cansız bedenleri dışında tek bir çöp dahi götürmeyen sadece Kübalılardır” dediğinde taş kesilmiştim.
Yakın korumaları takım elbiseli, iri kıyım, kara gözlüklü tipler değildi. Sadece bakışlarından anlayabilirdiniz görevlerini. Öfke, kibir ya da dehşet ifadesi olmazdı o gözlerden yansıyan. Kararlı, Devrim’e sadık, uyanık ve dost kişiler sakınıyordu tehlikelerden Castro’yu. CIA onlar arasından bazılarını devşirmeyi becerdiyse de sonuç kocaman bir sıfır oldu.
Ama en büyük koruma Fidel’in siyasi dehası ve o dehaya kattığı benzersiz ahlaktı. Pentagon’un geliştirdiği hiçbir silah Küba Devrimi’nin gezegenimize yaydığı devrimci iyimserliği aşıp Castro’ya ulaşamadı.
Fidel’i öldüremediler.
Diş de geçiremediler.
Sovyetlerin son lideri Mihayil Sergeyeviç Garbaçov da şansını denemiş, Havana’ya kadar gitmişti. “Dost” Sovyetler Birliği’ni yıkmakla meşguldü, Küba’nın lafı mı olurdu. Bir sıkımlık canı vardı. Öyle düşünüyordu.
Öncesinde ziyaret ettiği her ülkede karışıklık çıkmış, CIA ile KGB el ele verip eksikli de olsa sosyalizm deneyini yaşatmaya çalışan yönetimleri çöküşe götürmüştü. Direnmeye kalkanlara parmağını sallıyor, tehdit ediyordu.
Aldı dersini ABD Başkanları gibi…
Tanıklık etmek isterdim Garbaçov’a haddinin bildirildiği görüşmeye. Lenin’den, Stalin’den ama en önemlisi Sovyet emekçilerinden miras kalan büyük esere öldürücü darbeyi vuran yüzsüz adamın suratını görmek için…
Öldüğünde “çok iyi arkadaştık” demiş. Ne diyebilirdi ki?
Fidel Castro’yu öldüremediler.
Diktatör Batista çok uğraştı, gerilla Fidel’i yok edemedi. CIA çok uğraştı, Devrim’in liderini alt edemedi.
Sonra liberal akıl “kanlı diktatör” yaratmaya kalktı Fidel’den; başarılı olsaydı en ağır “ölüm” olurdu bu. Kübalı çocukların uzattığı el, yüzlük ihtiyarların sevecen bakışı, Devrim’in yeniden yarattığı kadınların sarsılmaz iradesi ve partisi Küba Komünist Partisi’nin aydınlık ve dürüst varlığı izin vermedi.
Fidel’i insanlığın hafızasına bir despot, bir zalim, bir zorba olarak geçiremediler.
Bir mucizedir Küba. Korkarak söylemem gerekiyor ki, o mucize büyük ölçüde Fidel’dir. “Kişilerin rolü bir yere kadar” diyemiyorum Castro söz konusu olduğunda.
Devrimden önce bir strateji ustasıdır. Devrimle birlikte usta bir devlet adamı.
Komünistliği devrimden sonradır. Sonradır da, komünistin hasıdır.
Öldüremediler. Üç yıl önce sakin yatağında ve ülkesini, halkını yokluğuna alıştırmış olmanın huzuruyla gözlerini açmamak üzere kapadı.
“Çok yaşasın” demiyorum, yaşayacağı kesin.
Milyonlarca insan gibi ben de sadece ve sadece teşekkür etmek istiyorum.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.