Özelleştirmeyle daha da belirgin hale gelen sağlıktaki vurgun ve SGK'nın dolandırılması bir kez daha bu tek adam rejiminin tam bir çeteleşme ve mafyalaşma ürettiğini açıkça ortaya koymuştur. Hepimiz yakınıyoruz, lanetler yağdırıyoruz, para için çoluk çocuğun bile göz göre ölümüne yol veren bu çürümüş yapının tam ortasında bir türlü asıl soruya net bir yanıt üretemez hale getirildik ya bence işin en trajik yanı da bu.
Şimdi de Tunceli Merkez ve Ovacık'a kayyum atandı. Daha önce de söylemiştim, madem ki eskisini bırakıp ''Yeni Türkiye''ye geçtik, o zaman tıpkı bakanlar, tıpkı valiler de olduğu gibi belediye başkanları da tek adam rejimi tarafından seçilsin!
Ali Naci Küçük Bodrumspor maçı için deplasman tribün biletlerinin 3250 tl. olarak belirlendiğini söylerken, haklı olarak da ''bu ücrete tekne turu dahil mi?'' diye de eklemiş. Bu kadar da değil, Ali Naci Küçük Bodrumspor Başkanının bir akaryakıt firmasının sahibi ve ortaklarından birinin de Ali Koç olduğunu da söylüyor ve ''bu da mı yapı?'' diye soruyor.
Bence Ali Naci Küçük dostumuz yanılıyor!
Tesadüf bu, tesadüf 🙂
Maç sonrası yorumum:
Bu arada 6Lık, 7lik olacak bir maç son dakikada direkten dönen topla az kalsın berabere bitiyordu. Son zamanlarda da böyle bir sorunumuz olmaya başladı. Kasımpaşa, Tottenham, Samsun ve en son Bodrum maçlarında aynı sıkıntıyı yaşadık. Tek kale oynadığımız maçların sonunda çektiğimiz bu çile artık bitmeli.
12 Eylül referandumu için kendisini eleştirenlere ''yetmez ama evetçi değilim, sapına kadar evet'' diyen zat'ı muhterem bu kez de '' “Türkiye’de barış olsun” demek, “AKP sözcülüğü” demek kadar AKP propagandası olamaz. Çünkü biz 40 yıldır barış mücadelesi içindeyiz.'' demiş. Benim bu sözlerden bu tavırdan çıkarsamam şu:
Siyasetin tam göbeğinde olmak, sosyalist olmak ya da öyle bilinmek, hatta partili-örgütlü bir mücadeleden yanaymış gibi görünmek de sol-sosyalist bir siyaseti savunmak anlamına gelmiyor.
Anlamak çok zor değil de, insanı öyle bir rahatsız ediyor ki...
Ülke için yaşamsal bir öneme sahip olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde içinden geçtiğimiz süreci anlamamışçasına keskin sosyalist görünümlü bir tavır takınarak sol-sosyalist bir aday çıkarmak nasıl ki saray rejiminin ekmeğine yağ sürmekse, bu zat-ı muhteremin yapmaya çalıştıkları da benzer şekilde sarayın değirmenine su taşımaktan başka bir şey değil.
Çehov'ndu sanırım, ''müziğin sesini biraz daha duyabilsek sanki neden yaşadığımızı, yaşarken neden bu kadar acı çektiğimizi, kendimiz de anlayabileceğiz'' diye başlayan tiradı gibi, bir kurtulabilsek, içimizdeki safralardan bir temizlenebilsek, belki her şey çok daha yoluna girecek ve sosyalizm de ülkemizde bu kadar güçsüz ve yalnız kalmayacak, ama işte...
''Ah, bir bilebilsek, bir bilebilsek!''
Bu ileti en son melnur
tarafından 26.11.2024- 06:37 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
CHP'yi önemsiyorum, AKP karşıtlığında ve Türkiyelileşme çabasındaki bir HDP-DEM'i de öyle... Saray rejimine muhalefet eden sağ-demokrat partileri de aynı şekilde önemsiyorum. Tersine bu içinden geçtiğimiz karanlık süreçte bile toplumsal alanda hiçbir etki ve ilgi yaratacak siyaseti kuramayanların kendilerini daha güçlü yapacağına inandıkları kategorik bir CHP ve DEM karşıtlığının bu ülkeye, bu ülke insanlarına ve sosyalist sola nasıl bir yararı olabilir?
Şöyle mi düşünülüyor; Türkiye'de solunu çok büyük gövdesinin toplandığı CHP ile DEM'i ne kadar eleştiri yağmuruna tutarsam oradan ayrılacakları kendime çekerim; böyle mi? Böyle bir siyasetle mi yatay eksende bir güç haline gelinecek ve emekçi halkla aramızda var olan mesafe kısalacak?
Böyle olmayacak, tam tersine bu siyaset içinden geçtiğimiz karanlık süreçte daha da ısrarlı sürdürülürse eminim, mesafe çok daha fazlalaşacak ve binde birleri, on binde ikileri bile arar hale geleceğiz.
***
( Bir arkadaşın Dimitrov ve Faşizme Karşı Birleşik Cephe konusuna değinmesine yönelik yaptığım yorum da bu.)
...aslında Dimitrov'a kadar gitmeye ve cephe siyasetini gündeme getirmeye de gerek yok. Saray rejimini bugünün Türkiye'sinde barikat savaşlarıyla değil, önümüze konulan sandıkta yeneceğiz, başka yolu da yok. Aday çıkarmazsın, verdiğin oy'un nedenini açıklarsın ve bu bağlamda savunageldiğin siyaseti pratiğe dökersin, bu kadar. Ve ancak bu şekilde ''saray rejiminin yenilmesi gerekir'' sözlerinizin de bir tutarlılığı olur.
İmamoğlu'nun İBB meclisinde AKP'lileri göstererek ''siyasi esaret''ten söz etmesi aslında bu toprakların yüzlerce yıllık ikliminden kaynaklanmıyor mu? Aileden başlıyor, sonra çevre, okul-eğitim...-sorgulamadan yoksun bir kişilik oluşumuyla hayata adımımızı atıyoruz. En tipik örneklerini sağın cemaat ve tarikatlarında görüyoruz. Sağ siyasi partilerinin tam anlamıyla lider partisi olmasının da nedeni büyük ölçüde bu durum değil mi?
Sağ böyle de sol bu durumdan yoksun mu?
Sağ camia kadar olmasa da solda da benzer bir durumun olmadığından söz edebilmek mümkün mü?
Bana öyle geliyor ki , bu sorulamama durumu giderek bir kişilik özelliği, bir davranış ezberi haline geliyor ve sadece siyasal konumlanışımızı da değil, çok daha öte...-bazen o kadar çok konuşuyor, bazen alabildiğine suskun, hayat akıp giderken o kadar çok yaşar gibi yapıp, ve hatta çok mutluymuşuz gibi...
Sorgulanmamış hayat bence bomboş sürdürülmeye çalışılan ve yine bomboş sayfalarla dolu bir hayattır. Sonrası Camus'un söylediği gibi üzünçler ve pişmanlıklar toplamından başka bir şey değil...
Kişisel kaldığında sonuçları da kişisel olarak kalabiliyor ama siyaset öyle değil ki.... Siyasal konumlanışımız sadece kendimizle ilgili değil, koca bir ülkeyle, bu ülkenin güzelim insanlarıyla, faşizmle, sosyalizmle, demokrasiyle ilgili...
İçinde bulunduğumuz siyasal ezber ve sorgulamama durumu sürdüğü sürece bu güzel ülkenin saplandığı bataklıktan kurtulabilmesi mümkün olmuyor-olmayacak. Sesimizi ses yükseltenlerin sesine katmadığımız sürece bir eksik kalıyor, karanlığın saltanatını yenilgiye uğratmak konusunda zayıf düşüyoruz.
Sorgulamak...
Ezberlerimizden arınmak...
( Bir de buna Dostoyevski'nin samimi olmak, mutluluk içini dökmektir tezini eklemek...-bu yüzden Dostoyevski'nin roman kahramanları hep konuşur, sayfalarca konuşur.)
Evet, bana öyle geliyor ki, sadece toplumsal-siyasal hayatımız için de değil ve aynı zamanda kişisel dünyamız için de -bir şeylerin değişebilmesi adına...
CHP'yi önemsiyorum, AKP karşıtlığında ve Türkiyelileşme çabasındaki bir HDP-DEM'i de öyle... Saray rejimine muhalefet eden sağ-demokrat partileri de aynı şekilde önemsiyorum. Tersine bu içinden geçtiğimiz karanlık süreçte bile toplumsal alanda hiçbir etki ve ilgi yaratacak siyaseti kuramayanların kendilerini daha güçlü yapacağına inandıkları kategorik bir CHP ve DEM karşıtlığının bu ülkeye, bu ülke insanlarına ve sosyalist sola nasıl bir yararı olabilir?
Şöyle mi düşünülüyor; Türkiye'de solunu çok büyük gövdesinin toplandığı CHP ile DEM'i ne kadar eleştiri yağmuruna tutarsam oradan ayrılacakları kendime çekerim; böyle mi? Böyle bir siyasetle mi yatay eksende bir güç haline gelinecek ve emekçi halkla aramızda var olan mesafe kısalacak?
Böyle olmayacak, tam tersine bu siyaset içinden geçtiğimiz karanlık süreçte daha da ısrarlı sürdürülürse eminim, mesafe çok daha fazlalaşacak ve binde birleri, on binde ikileri bile arar hale geleceğiz.
Sosyalist sol binde birlerden, on binde ikilerden kurtulamadığı sürece ''kapitalizm çöksün'' demek ya da ''CHP karşı devrimci bir partidir'' diye söze başlamak, egemen hale gelmiş olan saray rejiminin değirmenine su taşımaktan öte bir işe yarar mı? Kemal Okuyan hala bu tür ''analizler'le sosyalist sol ile emekçi halkımız arasında var olan mesafenin kapanmayacağını dahası daha da açılacağının farkında değil.
Bu açıklamalar ve bu yaklaşım tarzı bana nedense hep Troçki'yi hatırlatıyor; bu kadar donanımlı olmak ama siyaset konusunda bu kadar hata yapmak ve başka kulvarlara savrulmak...
Yazıya dahil olan bir arkadaşa verdiğim yanıt da bu...
Sosyalist kuram konusunda bu kadar donanımlı bir insan siyaset konusunda onca hata yaparak SSCB'nin dışında kalması anlaşılmaz bir şey. Üstteki yazıma bağlarsak bence şu sonucu çıkarmak mümkün: Marksist dünya görüşünü, sosyalist ideolojiyi kavramak ve bu konularda gerçekten donanımlı olmak otomatik olarak doğru siyasi konumlanış içinde olunacağı anlamına gelmiyor. Kimi sosyalist siyasetçilerimiz de bu konuda Troçki'yle benzer hataları yapıyor ve sonuçta emekçi kitlelerde gereken etkiyi sağlayamıyor ve bekledikleri ilgiyi de göremiyorlar.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.