BirGün Gazetesi tarafından organize edilen BirGün FİKİR Sempozyumu 17-18 Ekim tarihlerinde Şişli Kent Kültür Merkezinde gerçekleşiyor.
17-18 Ekim tarihlerinde İstanbul Şişli Kent Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek sempozyumda 1 Kasım seçimlerine doğru yaşanan siyasi gelişmeler, iktidarın karakteri ve Ortadoğudaki yeni güç dengeleri içinde yaşadığımız savaş gibi birçok konu başlığı altında oturumlar düzenlenecek.
BirGün Fikir Sempozyumu Şişli Kent Kültür Merkezinde, İncenin yaptığı konuşmasıyla başladı. Konuşmacılar Ankara Katliamna AKP İktidarının göz yumduğu üzerinde durdu
MERT GÜMÜŞ
7 Hazirandan 1 Kasıma Türkiye adlı ilk oturumda konuşmacı olarak Gazeteci Murat Yetkin, Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ve HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Bektaş yer aldı. Birinci günün ikinci oturumunda İktidarın karakteri ve aslında neyi yaşıyoruz başlığıyla BirGün Gazetesi Yönetim Kurulu Başkannı İbrahim Aydın, Melda Onur, BirGün Pazar yazarı Gülfer Akkaya, Akademisyen ve BirGün yazarı Güven Gürkan Öztan konuşmacı olarak yer aldı. Ortadoğudaki yeni güç dengeleri içinde yaşadığımız savaş başlığında Gazeteci Ceyda Karan, Ergin Yıldızoğlu, Ahmet Kasım Han, BirGün Yayın Koordinatörü İbrahim Varlı konuşmacı oldu.
>>Açılış Konuşması -Barış İnce: Bu sempozyumu barışı, umudu ve özgürlüğü konuşmak için düzenlemiştik. Ama bundan bir hafta önce çok farklı bir İstanbul, Ankara ve Türkiye gördük. Devlet katil değildir diyorlar. Bazı şeylerin üstünü örtemezsiniz. MİTin neler yaptıklarını yazdık, tüm canlı bombaların isimleri gazetelerde çarşaf çarşaf yazıldı. Mademki katliamcı değilsiniz neden bunların önlemini almadınız. Bir taraftan neler olduğunu anlatmaya çalışırken bir taraftan da insanlara kendi kendimizi patlatmadığımızı ispat etmeye çalışıyoruz. Bugün bir ip cambazı gibi iktidardakiler nasıl tutunabilirizin hesaplarını yapıyorlar. Geziden sonra el ele tutuşan insanlar nasıl oldu da ellerini bıraktılar. Gezide göz yaşımız Ankarada kanımız birbirine karıştı. Bir araya gelin artık.
>>HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış: Bir araya gelmek, yaralarımızı ve yüreklerimizi yan yana getirmek bu katliamı yapanların karşısında yan yana mücadele etmek ve korkmamak çok önemli. Şunu söyleyebilirim ki biz vallahi de korkmuyoruz. 7 Haziran öncesinde seçmenlerimiz provakasyona gelmediler. En kötü olaylarda bile sağduyu çağrısı yaptılar, yaptık. Bir yanda bizi baraj altına indirmeye yönelik hukuksuzca davrandılar, diğer yanda ise dalga geçer gibi konuşarak halkın zekâsıyla alay ettiler. Ancak başaramadılar. Şimdi 1 Kasım öncesi yine aynılarını yapmaya çalışıyorlar. Seçimden önce anayasayı askıya alarak seçim kampanyası yürütenler, şuursuzca her kuralı, her kanunu ihlal edenler çocuk öldürerek, bomba patlatarak seçim kampanyası yürütenler 10 Ekimden sonra bize niye katil dediniz diyor. Reyhanlının, Suruçun Ankaranın, Roboskinin katili sizsiniz. AKPnin işine yarayacaksa bir bomba patlatmaktan geri duracağını hiç sanmıyorum.
>>Gazeteci Murat Yetkin: Korkmak insani bir duygudur; ancak onu da yenmek gerekiyor. HDPnin barajı aşarak meclise girmesi 7 Haziranda bu korkunun aşıldığının en büyük kanıtı. HDPnin parti olarak meclise girmesi ve Selahattin Demirtaşın Seni Başkan Yaptırmayacağız sözü karşılığıyla oldu. Bence Başbakan hala koalisyon istiyor kendi siyasi kariyerini devam ettirmek için ancak Erdoğan bunun bir intihar olacağı görüşünde. Bana göre en kötü senaryo 1 Kasım seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğanın anayasal hakkını kullanıp yeniden ülkeyi seçime götürmek istemesi olacak. Eğer bir seçime daha bu ülke zorlanırsa biranda ülke girdiği 90lar bataklığından geri çıkamaz hale gelebilir.
>>Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu: Sözün bittiği yerdeyiz denebilirdi ama sözü bitiremeyiz. Ankarada ölen arkadaşlarımız için mücadele etmek zorundayız. Bombalar kimin nereden geldiğini, hangi örgütten olduğunu dinlemedi. Bu yüzden bu mücadeleyi hep birlikte yürütmeliyiz. 1 Kasım önemli bir dönüm noktası. Sandığa gitmeli ve sahip çıkmalıyız. Ancak bu da bir son değil. Okulda, evde, işte her yerde hayatı politikleştirmeliyiz. Ancak böyle çıkabiliriz bu karabasandan. Suriyelileşmeyelim diyorlar fakat Suriyeyi de bu hale getirenler kendileri. Saray rejiminin artık hiçbir şeyi normale döndüremeyeceği çok açık. Sandığa giderken bunu düşünü gitmeliyiz.
>>İbrahim Aydın: Toplum AKPnin n yapmak istediğini kestirdi artık. Gezi Olayları AKPnin gerçek yüzünü gösterdi. Sunni İslam kimliğiyle yapılmaya çalışılanlar bir tepki çekti ve karşısına bir muhalif hat oluştu. Faşişt iktidarların baskı kurmak, devleti tek elde toplamak, medyayı ele geçirmek ve ekonomik alan için sermayeyi arkasına almak gibi temel ortak noktaları vardır. Bu iktidar bunların hepsini yaptı. Saray rejimi seçimleri yineleme kararı aldı ancak hiçbirşey değişmeyecek. Çünkü iktidar öyle hukuksuzluklar yaptı ki geriye dönüşü imkânsız hale getirdi.
>>Melda Onur: AKP İktidarı ilk geldiğindeki çıraklık döneminde özgürlükçü gibi göründü. ABci gibi göründü. Kalfalık döneminde birlikte hareket ettikleri kesimlerle ortak iş yaptılar. Ustalık döneminde ise yollarını ayırdılar. Daha sonra Gezi oldu. Toplumsal muhalefet AKPnin ustalığına darbeyi vurdu. Bu dönemde hep hukuk varmış gibi yapıldı. Demokrasi varmış gibi yapıldı. Yasalar yapılırken Sivil Toplum Kuruluşlarına sorulurmuş gibi yapıldı. Torba Yasalar çıkarılırken bir iyinin yanına yüz zehir zemberek yasa verilip kabul ettirildi. Muhalefet sönük kaldı. Çünkü muhalefet yalnızca siyasetle olmaz. STKlar, vatandaşlar ve medya sessiz kalırsa muhalefet partileri yalnızlaşır.
>>Güven Gürkan Öztan: Haziran direnişinde mücadelenin bir hattı vardı. Artık bizi topluca öldürmeye çalışıyorlar. Yukarıda bir yerde bir saray var ve canlı bombayı serbest bırakıp kendine laf edeni evinden topluyor. Gezide gördüğümüz palalı adamların devamı bunlar işte. Türkiye sadece Ankarada ya da Gezide değil; Kürdistanda da vahşet uyguluyor. İstanbulda da üniversite bahçelerinde, iş yerlerinde baskı kuruyor. Hiçbir diktatör kansız devrilmez. Bizim bu iktidarı yıkma gücümüz olmalı.
>>Ahmet Kasım Han: Dış politika ve iç politika artık birbirine geçti. AKP iktidara geldiğinde bir plan koydu. Planın ismi sıfır sorun. Ancak Suriye hariç hepsi iflas etti bunun ilk önce. Daha sonra Suriyede de iç savaş patlak verince tüm komşularıyla kanlı bıçaklı bir ülke olduk. Dış Politika Danışmanı olan Davutoğlunun bu başarısızlığı önce Dışişleri Bakanı olarak daha sonra da Başbakan olarak ödüllendirildi. Bizim ülkemizde böyle ters işliyor yükselmek.
>>İbrahim Varlı: Artık Türkiyenin dış politikasından bahsedemiyoruz. Türkiyenin içine Suriyeyi öyl bir taşıdılar ki Suriye iç politikamız oldu. Ülkeyi cihatçı otobanına çevirirseniz size dokunmaz mı sanıyordunuz. Onbinlerce cihatçının, bir sürü örgütün 5 yıl süren bir iç savaşta kazanamaması halk desteği sayesindedir.
İki gün süren BirGün Fikir Sempozyumu sona erdi. Dünkü son oturumda konuşan Oğuzhan Müftüoğlu, Muhalefet mücadelesini ve hedeflerini doğru algılamalı dedi
Hedefler doğru konulmalı BirGün Fikir Sempozyumu ikinci günün ardından düzenlenen 3 oturumla sona erdi. Şişli Kültür Merkezinde düzenlenen sempozyumda Gezi sonrası muhalefet adlı ilk oturumda konuşmacı olarak EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, HDK Eş Genel Sözcüsü Sebahat Tuncel ve Mehmet Yeşiltepe konuşmacı olarak yer aldı. İkinci Oturum olan Linç Kültürü bölümünde Ali İsmail Korkmazın abisi Avukat Gürkan Korkmaz, İsmail Saymaz ve Fatih Polat yer alırken, son oturumda ise Oğuzhan Müftüoğlu, Taner Timur, Enver Aysever, Levent Tüzel ve İlhan Cihaner konuştu.
1. oturum: Gezi Sonrası Muhalefet
HDK Eş Genel Sözcüsü Sebahat Tuncel: Ankara Katliamında yitirdiklerimiz için mücadele etmeye devam etmeliyiz. Biz kolektif özgürlüğü savunuyoruz. Karşımızda ölümü, zulmü dayatan büyük bir güç var. Ve bu güce karşı elimizde örgütlenmemiş bir toplum var. Bu süreci belirleyecek olan halkların örgütlü mücadelesi olacak. Devlet kendi kurduğu sistemi restore ederek bu süreci aşmak istiyor. Kürdistanda halk yeni bir rejim varsa ben de varım diyor. Devletin saldırganlığı bu yüzden. Diyarbakırda olay çıkmasın diyen valiyi görevden aldılar. Çünkü devlet halka saldırmak istiyor. Ortadoğuda da IŞİD aynısını yapıyor. Onlardan korkmamızı istiyorlar. İrademizi yok sayıyorlar. Bizim bu sürece öncülük etmek ve mücadele etmekten başka şansımız yok. Sosyalist hareketin, işçi sınıfının, Kürt hareketinin birlikte mücadele etmesi gerekiyor. Başka şansımız yok.
Gazeteci Mehmet Yeşiltepe: Toplum öfkeli, tepkili ve huzursuz. Yönetenler de yönetmekte zorluk yaşıyor. Aslında bu bir devrimci durumdur. Toplumun duyguları, dinamiklerle birleşmediğinden bir halk hareketi oluşamıyor.
Farklarımızı görmeyelim, kabuğumuzu kıralım ve hayatın her noktasında birlikte direnelim. Evet, Tayyip Erdoğan diktatördür. Ancak bizim mücadelemiz kişilerle değil olgularla olmalıdır. Bu ülkede 70 yıldır sürekli bir faşizm ve emperyalist işgal var. Bizim sorunumuz bunlarla olmalıdır. Çillerler, Demireller ve Özallar geldi, gitti... Şimdi de Erdoğan var. Bunların nöbet değişimiyle avunamayız. Bizim mücadelemiz bu sistemle olmalıdır.
EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan: Geçen hafta hayatını kaybeden barış neferlerine mücadele sözü veriyoruz. Barış sözü veriyoruz. AKPnin 7 Hazirandan sonra savaşı seçmesi, Erdoğanın başkanlık hayali, geçen haftaki katliamı tetikleyen unsurlar, ancak sadece bunlarla değerlendirmek eksik olur. Alevilerin, işçilerin, Kürtlerin mücadelesi git gide artınca AKP savaşını arttırdı. Bir adım öne çıkan işçi sınıfına karşı sert bir iktidar var karşımızda. Ankara Katliamı hem Türkiyenin mücadele dinamiklerinin gelişiminin hem de AKPnin tüm politikalarda iflası ve kendini yeniden inşa etmeye çalışmasının bir sonucu gerçekleşti. Bizim bu iktidara karşı tüm mücadele güçlerini birleştirecek ortak bir cepheye ihtiyacımız var.
2.oturum: Linç Kültürü ve Barışın Dili
Gazeteci İsmail Saymaz:Gelecekteki Türk, Sünni olmalı dili de Türkçe olmalı diye düşünüyorlar. Alevilik, Kürtlük ve Hıristiyanlık bunu sabote etmeye çalışıyor, diye kabul edildi. Komünizm görüldüğü yerde ezildi. Çünkü komünizm de Gelecekteki Türk için tehditti. Alevilerin, Kürtlerin ya da solcuların linç ettiğini görmezsiniz. Galeyana gelenlerin hep devlet destekli olduğunu görürsünüz. Devletin polisinin gücü yetmediğinde devletin istediğini galeyana gelen halk yapar. Linç edilme meselesi sınıfsal bir meseledir. Eğer siz devletin düzenini değiştirmek isterseniz saldırıya uğrar ve linç edilirsiniz.
Bu toprakların gerçek sahipleri; Ankarada hayatını kaybedenlerdir. Bu ülke, bu insanlardan daha yerli ve daha millisini görmedi.
Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat: 6-7 Eylül olayları bir linç kültürü bakımından onun devletle nasıl iş birliği içerisinde yapıldığının en net örneğidir. Selanikte Atatürkün evine bomba atıldığı haberi yayılır. Bir gazete bunu manşete taşır ve İstanbulun her yerinde dağıtır. Bunun üzerine evler iş yerleri okullar saldırıya uğrar. Rumlar ve Ermenilere karşı bir linç kampanyası başlatılır.
Yaygınlığı bakımından geziye de bakabiliriz. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi kitlesini oradaki insanlara karşı kutuplaştırdı. Bunun da en büyük örneği Kabataş Yalanıdır. Bunun haberini yapan yandaşlar bile defalarca yalanlanmasının ardından dayanamayıp yalan haber olduğunu kabul ettiler. Gezide ve sonrasında kaybettiğimiz insanlar bu kutuplaştırmanın bir sonucuydu. Bütün linç girişimleri ya devlet tarafından örgütlendi ya da destek verildi.
Ali İsmail Korkmazın abisi Avukat Gürkan Korkmaz: Ali İsmail, sadece biber gazından etkilenmemek için, kaçarken dövüldü, linç edildi Doktor, Gezici diye doğru düzgün müdahale etmedi. Suruçta, Ankarada birçok ölen insanın adını bilmiyoruz. Hikâyelerini bilmiyoruz. Annesi annemden daha az acı çekmedi oysa. Biz sadece rakamlara takılıyoruz. Bu kadar kişi öldü. Ben Ali İsmailin ağabeysi olarak o çocukların isimlerinin Ali İsmailin adı kadar anılmamasından dolayı utanç duyuyorum.
3.oturum: Nasıl bir Türkiye? Nasıl bir mücadele?
Levent Tüzel- HDP Milletvekili: Antidemokratik savaş ve uygulamalar devam ediyor. Cumhurbaşkanı Benden değilseniz yerli ve milli değilsiniz diyor. Burada hedefte olan sadece Kürtler ve Aleviler değil kendisine muhalif olan herkestir. Ankara Katliamında kendilerini suçlayan herkese terörist gözüyle bakan iktidar, muhalif herkesi hedef olarak görüyor. 1 Kasım seçimlerinde tablo çok değişecek gibi görünmüyor. AKP savaş ve saldırıyla her yolu deniyor, deneyecektir. Kürt hareketinin de, işçi sınıfının da, bir araya geldiği bir mücadele olmalı. Yayın yasaklarına uymayan 4 gazete var. BirGün, Özgür Gündem, Evrensel ve Cumhuriyet. Bunlar bizim tutunacak dallarımız. Aslında bu gazeteler kimlerin bir araya gelmesi gerektiğini de gösteriyor.
İlhan Cihaner-CHP Milletvekili: Süratle bir felakete giden insanların can güvenliğinin olmadığı bir dönemden geçiyoruz. HDPnin bu süreçte dışlanmaya çalışıldığını görüyoruz. Bugüne kadar parçalı bir mücadele yarar sağlanamamıştır. Birleşik bir hat olmalı.Ankarada patlamanın ardından katliam yerine gittiğimizde hâlâ gaz kokusu vardı. Bu Türkiyenin özeti. Akrebin arkasında sürüklenen ceset şu anda Türkiyenin özeti. Cenazesi Türkiyeye verilmeyen annelerin feryadı da Türkiyenin özeti. Hedeflenen bizlerin kendi kabuklarımıza çekilmesidir. Ancak biz katliamın ertesi günü Sıhhiyeye çıktığımız gibi karşılarına çıkmalıyız.
Enver Aysever - BirGün Yazarı: Ben 28 Şubatın AKP iktidarının gelmesi için asker eliyle oluşturulan bir durum olduğuna inananlardanım. AKP, Ortadoğuda aranan ilk Müslüman Kardeşler oldu. Şu anda kalan son Müslüman Kardeşler konumunda. Türkiyenin her şeyden önce laik bir ülke olma derdi olmalı. Hayatımızı esir alan gericiliğin ve yobazlığın laik bir ülke kurulamamasından dolayı olduğunu düşünüyorum. Bir diğer sorun ise; hukuk. Hayatın özgür düşünceye, bilime ve hukuka dayandırılması gerekiyor artık. Liberallik öyle tuhaf bir şey ki her konuştuklarında haklılar, biz haksızız. Yetmez ama evetçilerle gidilebilecek bir yol olduğunu göremiyoruz.
Prof. Dr.Taner Timur: 2001 krizinin ardından, krizin çözdüğü yapıyı ABD birleştirdi. AKP iktidarı böylece Türkiye siyasi sahnesindeki yerini aldı. Bu hareket 2007ye kadar özgürlükçü, ABci göründü ve bayağı bir gelişme sağlandı. 2007den sonra kapatma davası ve Gülün köşke çıkmasıyla başka bir dönem başladı. Liberaller de bu dönem AKPye katıldı. Fethullahçılar da bu dönemde AKP içinde yer alarak her istediklerini aldı. Bir de Kürt hareketi bu dönemde yine AKP içinde yer aldı. Daha sonra liberaller kendilerine ters bir iktidarı savunduklarını anladılar ve çözünme süreci başladı.
Oğuzhan Müftüoğlu: Cumhurbaşkanı Saraya kuzu kuzu gelecekler diyor. Seçimin kısa özeti de bu aslında. Saraya kuzu kuzu mu gideceğiz yoksa kazma kürekle mi gideceğiz? Bunun seçimini yapacağız. İnsanların hayat görüşünü değiştirmeyi amaç edinmiş bir rejim var ve bu rejimin gitmeye pek niyeti yok. Batı emperyalizmini kendine dayanak olarak alan bu iktidar, Cemaat ile birlikte bugünkü devlet yapısını dinci ve faşizan bir şekilde işledi. Batının ve Türkiyedeki büyük sermayenin istediği koalisyon, CHP destekli bir AKP hükümeti olacak. Kamuoyu da şimdiden bunu işlemeye başladı. Muhalefetin mücadelesini ve hedeflerini doğru algılaması gerekiyor.
Birgün
Bu ileti en son dayanışma
tarafından 19.10.2015- 14:27 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
İki gün süren BirGün Fikir Sempozyumu önemli bir açığı doldurdu. Bunu hem sempozyuma katılan her biri kendi alanında uzman ve yetkin konuşmacıların ifadelerinden, hem de benzer etkinliğin ülkenin diğer kentlerine de yayılması gerektiği konusunda gelen ısrar ve taleplerden anlamak mümkün. Ancak belki de en önemli gösterge Tokattan, Bursadan, Kocaeliden ve daha birçok kentten sempozyuma gelenlerin varlığıydı. Yoğun politik gündeme rağmen devasa Şişli Kent Kültür Merkezi sıralarının tamamına yakınının dolması da elbette ki bir başka kriter sayılabilir.
Sempozyumun ana gündem maddelerindendi dış politika. Her oturumda kendisine yer buldu. Türkiyedeki toplumsal mücadeleden bahsedilirken dahi konu bir şekilde dış politikaya kaydı. Şaşırtıcı değildi elbette. Ortadoğu bataklığına saplanan neo-Osmanlıcıların stratejik sefaleti nedeniyle artık iç politika-dış politika ayrımı diye bir şey kalmadı. Dış politika gündelik yaşamın bir parçası oldu ve içerideki herhangi bir gelişmeyi dış politikadan bağımsız ele alamaz olduk.
Bugün artık Suriyeden bahsederken aslında Türkiyeyi konuşuyoruz. Halep derken akıllara Antep, Adana, Konya, Adıyaman düşüyor. Hamadan, Humustan tanıdık olduğumuz manzaralara sahne oluyor Ankara, Suruç, Reyhanlı, Antep. Bütün bunların sorumlusu Üç günde Emevi Camiinde namaz kılma hevesine kapılanlardır, Ortadoğuda oyun kurucu aktör olmaya yeltenenlerdir. Günahları büyük, bu yükün altından kalkamayacakları gün gibi ortada. Yarattıkları enkaz uzunca bir süre peşimizi bırakmayacak. Ankara Katliamı ve iki gündür manşetten verdiğimiz IŞİD günlükleri sorunun ne derece büyük olduğunun ispatı.
Cihatçı belasını başımıza neo-Osmanlıcılar sardı ama en az onlar kadar liberal-sol zevatın da günahı var. AKPyi pazarlayarak ürettikleri argümanlarla bu partiye meşruiyet kazandıran bu çevreler, uzunca bir süre de cihatçıları demokrasi, özgürlük savunucusu devrimciler olarak takdim etti. Hem de yakın bir zaman öncesine kadar. İki yıl önce Taksimde ÖDPnin yaptığı benzer paneller serisine rücu eden bu çevrelerden bazıları kafa kesen, çocuklara tecavüz eden katiller sürüsünü açıkça dahi savundu. Bütün kayıtlar, konuşulanlar, yazılanlar, çizilenler ortada. Tarih unutmaz. Sadece tarih mi? bizler de unutmayacağız. Ankarada, Suruçta yaşamını yitirenlere borcumuzdur bu.
IŞİDin ortaya çıkarak Musul ve Rakkayı almasıyla demokrasi havarisi cihatçılara olan bakış açısı da değişmeye başladı. 2012nin masum devrimcileri, 2015te kendisini patlatan katil IŞİD bombacısı, kafa kesen El Nusra militanı, çocukları katleden Ahraruş Şam emiri oldu... Ilımlı diye palazlandırılan radikal İslamcılar gerçek yüzlerini göstermeye başladı. Ülke bir bütün olarak yas evine dönüşürken, aynı çevreler hiçbir pişmanlık duymadan şimdi de IŞİD uzmanı kesiliverdi. Tıpkı AKP olayında olduğu gibi küçük bir yanıldık açıklamasıyla işin içinden sıyrılmanın arayışındalar.
Birileri için küçük bir hata olarak görülen o yanılmalar ülkeyi çoktan Pakistanlaştırdı. Yurdun dört bir yanına cihatçılar doldu. Ülke cihat otobanına döndü. Binlerle ifade edilen Türkiyeli cihatçıdan bahsediliyor. Cihatçı canilerin artık nerede ne zaman kendini havaya uçuracağı ise bu katiller sürüsüne ve onlara el uzatan, her türlü lojistik desteği sağlayan karanlık ellerin insafına kalmış durumda! Ankara Katlimında olduğu gibi Rakkadan Deyr-Ez Zordan yola çıkan katiller ellerini kollarını sallayarak, hiçbir denetime takılmadan gelip Barış Mitingini kana bulayabiliyor.
Pakistan yıllardır cihatçılara verdiği desteğin bedelini ödüyor. Kendi hinterlandında derinlik ararken tıpkı AKP gibi duvara tosladı. Ülkenin dört bir yanı kan revan, istikrarsızlık had safhada. Gün geçmiyor ki patlamalar yaşanmasın. On üç yıldır bu ülkeyi yöneten basiretsiz, mezhepçi faşist klik de Ortadoğu semalarında tarihsel derinlik arzusuyla çıktığı yolda tıpkı İslamabad yönetimleri gibi bataklığa saplandı. Fetih arzusu ülkeyi kısa sürede Pakistanlaştırıverdi. Radikal İslamcı militanların istedikleri gibi at koşturdukları Karakurum Dağlarının eteğindeki Pakistandan alınacak çok dersler var.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.