Arkadaşlar ben sizin önder dediğiniz kişilerin sözleri ile aktarım yapıyorum. Marx yazılarında her zaman, devlet bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki baskı aracıdır, tanımını yapmaktadır. Anarşist komünizm dediğimiz ideolojide ne anarşizmde reddedilen "örgüt" anlayışı reddedilir, ne de sol komünizmde söylenen ve geçiş aşaması(!) olan sosyalizm kabul edilir. Mutlak hedef komünist bir dünyadır. Ancak şunun farkına varmalıyız ki, sol komünizm ve anarşist komünizm sadece geçiş yollarında ayrılır. Sosyalist ideolojide kurulan partilerin başkanları, merkez yürütme kurulları, parti meclisleri... üyeler ve fahri üyeler üzerinde otorite olarak gözüküyor. Bunlara "temsiliyet" diyorsanız, anarşist komünizm temsiliyeti de reddeder. Kurulan örgütte herkes söz sahibidir. Kemik örgütlenme esastır. Toplumsal devrim bir ilkemizdir ve devrimin ancak "toplumsal devrim" şeklinde olacağına inancımız tamdır. Ki böyle yapılarda teorik anlamda boş insanlar olamadığı için bir başkana ve karar alacak bir organa ihtiyaç yoktur. Böyle bir toplum imkansız diyorsanız, Troçki ve Stalin'in önce taciz sonra saldırı yaptığı zamane Ukrayna Devrimi ve Mahnovşçina hareketine bakınız. Ayrıca "munzur" mahlaslı arkadaş, biz sınıf mücadelesine inanıyoruz ve sendikalizmi ilke ediniyoruz. En güzel örneği İspanya İç Savaşı dönemindeki CNT örgütüdür.
Komünizme varmak için iktidarın proleteryaya geçmesi lazım, devrim lazım. Sendikalizm ile işçi sınıfı ekonomik bir mücadele içine girmiş olmuyor mu, siyasi ve ideolojik mücadele nasıl olacak? Devrim yapıldıktan sonra bir ülkenin yönetimi örgütün yönlendirmesi ve devlet olmadan nasıl olacak, planlama nasıl yapılacak, karşı devrim nasıl önlenecek, emperyalizme nasıl karşı koyulacak? Sizin öneriniz Marks öncesi ütopyalardan farklı değil.
Yönetilmeye ihtiyacı olan sürüdeki koyunlardır. Sendika dedi isem bugün olan dandik ve beş para etmez, sarı sendikalardan farksız bölük pörçük sendikalardan değil arkadaşım. CNT örneğini zaten vermiştim. İç savaş çıktığında silahlı birlikleri olan, sadece işçilerden değil tüm halktan destek alan ve kararların tabandan çıkıp tabana döndüğü bir sendika idi. Halk Silahlanınca kitabını okuduysan orada oldukça güzel anlatıyor. Bahsettiğim ve yaşanan örnekleri olan anarşist sendikal mücadelede ideoloji tabanlı bir örgütlenme de mevcuttur. Yani sendikalizm dediysek şimdiki ilginç sendikalar gibi değil. daha kapsamlı ve açık. Günümüzdeki sendikalara baktığımızda, işçisi grev yaparken grev bıraktıran sendikalar görüyoruz...
Ne sanıyorsun, mülksüzleştirilenlerin sınıf bilincine sahip olduklarını mı iddia ediyorsun? Toplumun yarısından fazlasının açlığa mahkum olduğu bir sistemi hala ayakta tutanların sürüden farksız olduğunu mu sanıyorsun, böyle bir toplumu sloganlarla mı bilinçlendireceksin.? Bu halkı bilinölendirecek, sonra silahlandıracak devrimi yapacak devlet kurmadan devrimi ayakta tutacaksınız; koyunlar tellerin yanından geçecek tüyleri tellere takılacak falan. Hayal! Anarşizm slogan atmaktan başka bir şey bilmiyor ve yapmıyor!
Önceki forumumuzda buna benzer konularımız vardı ve orada sosyalizmin ne olduğunu, bunu belirleyecek ölçütlerin neler olması gerektiğini etraflıca tartışmıştık. O yazıların ortadan kalkmış olması bir kayıp, ama çaresi de yok!
Sosyalizm siyasal devrimden sonra komünizme doğru yol alınan bir süreçtir; ortalama olarak böyle bir tanım getirilebilir. Ama çok fazla soyut kaldığı da ortada. Daha da somutlaşması gerekiyor ve başlanılması gereken alan da kapitalizm.
Üç beş -gerçek anlamda- burjuva ve -gerçek anlamda- yandaş ve işbirlikçiler dışında kapitalizmin iyi bir düzen olduğunu söyleyen birine rastlayabilmek zordur. İmkansız da denilebilir. Ne var ki, kapitalizme karşı olduğunu söyleyenlerin çok büyük bir çoğunluğu kapitalizmi neden beğenmedikleri konusunda ''yüzeysel'' eleştirilerin ötesine geçemezler. Ütopikler de çok farklı durumda değillerdi. Marks'ın önemi burada ortaya çıkıyor. Marks kapitalizm eleştirilerini bilimsel bir temele oturtarak kapitalizmin neden yıklıması ve komünizmin neden geleceğin dünyası olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koyarak, işçi sınıfının önüne bir hedef ve eline de bir silah vermiştir. Bu bağlamda, sosyalizm devrimden sonra bu doğrultuda bir değişim ve dönüşüm sürecinin adıdır. Nasıl olması gerektiği de yine bu doğrultuda iç ve dış konjöktürün belirlediği nesnellik içinde belirlenecektir. Temel ilkeleri bellidir, hedef bellidir, özne, öncü bellidir, yapılması gerekenler de bu çerçevede ele alınır. Özel mülkiyetin kaldırılması, merkezi planlama, proletarya diktatörlüğü ( demokrasisi), burjuvaziye yönelik her türlü ideolojik, politik ve ekonomik basınç bu dönemin olmazsa olmazlarıdır. Kuşkusuz olabildiğince katılımlı bir ''demokrasi'' de amaçtır.
Ve gerisi de önemsiz olmamakla birlikte ayrıntıdır.
Dostlar anarşist komünizmin ilkesi olan işçi örgütlenmesi ve sendikalizmi anlamıyor olmanızın altında belirli bir sebep var mı yoksa tamamen partizan bir tavır ile savunmacılık mıdır? Devrimci Yol geleneği içerisinde büyüdüm ailemde Kurtuluş geleneğinden gelenler de vardı ancak ben doğru yolun anarşi olduğunu seçtim. Beni bireyci anarşist sanarak işçi örgütlenmesine önem vermeyenler kategorisine koymanız üzmedi değil. Bir sosyalist bile benim ideolojimi tanımaz iken halktan dönüş beklemek de saçma olur. Belki de sosyalistim diyen insanlara alternatif sunulmamasından olabilir. Bir çok konuştuğum sosyalist arkadaşım da bilmiyor anarşist komünizmi ve bize bireyci anarşist eleştirileri yöneltiyorlar. Sosyalizmi bilmeden muhalefet olamazsınız. Ya da emperyalizmi bilmeden vuramazsınız. Bunun için lütfen benim ideolojimi ve ne istediğimi okuyarak tartışın. Ortak ve nihai amacımız olan komünist dünya için gelin bir ve eşit olalım.