2016nın masaları
Ender HELVACIOĞLU
Kürt sorunu konusunda ortalık toz duman, herkes bir şeyler söyleyip yazıyor, ama çaktırmadan bir masa kuruluyor gibi
Sanılıyor ki, başkanlık isteyenle özerklik isteyen çatışıyor. Ama işin gerçeği bu ikisi aynı madalyonun iki yüzüdür.
Erdoğanın bir hedefi var: Başkanlık sistemini getirmek ve kendi iktidarını garanti altına almak. 7 Hazirandan itibaren bütün araçları kullanarak bu planı uygulamaya çalışıyor. Muhalefet boşluğundan da yararlanarak epey yol aldığını görmek gerek.
Bu plan doğrultusunda önümüzdeki dönem için olası bir senaryo şöyle: HDPnin kapatılması, HDP vekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, baskın erken seçim, MHP ve HDPnin baraj altında kalması, AKPnin anayasayı değiştirecek ve başkanlığı getirecek çoğunlukla iktidara gelmesi.
Giderek daha fazla dillendirilmeye ve ısıtılmaya başlandı bu senaryo.
Bazıları Erdoğanın hatasını anlayıp milli olduğunu, ABDnin kara gücü PKKya karşı anti-emperyalist bir savaş verdiğini, böylece kendi mevzilerine geldiğini söylüyor. Hatta kraldan çok kralcılık yaparak bu yolda öneriler de getiriyorlar: HDPyi kapa, vekillerinin dokunulmazlıklarını kaldır, belediye başkanlarını görevden al, bölgede sıkıyönetim ilan et, vur kır parçala
Oysa ortada bir İncirlik Mutabakatı var; vızır vızır uçaklar inip kalkıyor. ABDyle, İsraille, Barzaniyle yapılan pazarlıklar var.
Erdoğan ve AKPnin emperyalizme tam teslim olma karşılığında iktidarını sağlamlaştırma inisiyatifi (tavizi) kopardığı gözüküyor. Kürt illerine yönelik operasyonlar ve olası HDP operasyonu bu inisiyatifin parçası. Kısacası bu inisiyatif milli ve anti-emperyalist olmanın değil, tam tersine emperyalizme teslimiyetin bir göstergesi. Erdoğan ABDnin kara gücüne karşı savaş verecek ve ABD ses çıkarmayacak, kimse hayal görmesin.
Bunu, Erdoğan, planını hayata geçirip hadi şimdi gelin masaya dediği zaman anlayacağız. Verilen savaş, masaya daha güçlü oturabilmenin savaşıdır. O zaman ver başkanlığı, al özerkliği de diyecektir Erdoğan. Tabi bu özerkliği PKK mı alacak, Kürt İslamcıları mı, Barzani mi; onu güçler dengesi belirleyecek.
Bu arada olan halka ve Türkiyeye olacakmış, onarılması çok zor yaralar açılacakmış; ne ABDnin ne de Erdoğanın umurunda. PKKnın hiç umurunda değil.
Gelelim DTKnın ve HDPnin özerklik önerisine
Bu konu şu anda hiç gündemde değil. Peki, neden şapkadan tavşan çıkarır gibi önerildi?
Bu aslında AKPye masaya gel, tartışalım önerisidir. Kürt hareketinin masadan vazgeçmediğinin de göstergesi.
Politik bir manevra. Daha fazla güç kaybetmeden masaya oturma hedefi. Tabi o masada özerklik olduğu gibi başkanlık da olacak. Bunu açıkça söylüyorlar zaten.
AKP ve Erdoğan bunu kabul eder mi, yoksa daha fazla yol aldıktan ve iyice ezdikten sonra mı kabul ederler, bunu göreceğiz.
Ama şurası net: Ne Kürt illerine yönelik faşizan operasyonlar ne de özerklik tartışması Türküyle Kürtüyle Türkiye halkının, Türkiye emekçilerinin ve Türkiyenin yararınadır. Tam tersine felaketin yolları döşenmektedir.
***
Emekçiler açısından zorlu ve tehlikeli bir yeni yıla giriyoruz. Tehlikeler fırsatlara dönüştürülebilir mi? Tabi ki
Örgütlü bir öncü varsa
Dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz. Bu dalaşa emekçiler adına bir müdahale gerek. 2016, bu noktada bir yol alabilirsek umut vaat eden bir yıl alacaktır; yoksa 2015ten bile daha felaket bir yıla hazırlayalım kendimizi.
Örgütçüklerin altından kalkabileceği bir iş değil bu. Bir emekçi cumhuriyeti cephesi gerek. Türkiyeli olup, Türkiyede kurulup, ülkenin batısına da doğusuna da el uzatan bir cephe. 12 Eylülde olduğu gibi tek tek avlanmamak için dahi bu gerekli.
- Anti-emperyalizm
- Aydınlanma ve laiklik
- Türk+Kürt
- Emek hakları
- Demokrasi ve özgürlükler
- Örgütlü toplum
Bu programın Türkiyede geniş bir tabanı var. Ve buna ancak sosyalistler öncülük edebilir.
Devirelim emperyalizmin masalarını, kendi masamızı kuralım.
2016yı felaketin değil, umutun yılı yapalım.
Ender Helvacıoğlu'nun Türkiye'nin politiğine yönelttiği eleştirilere katılmamak mümkün değil. Ama çözüm konusundaki görüşlerinin gerçekleşebilme olasılığının Türkiye'de ne kadar geçerli olabileceği bence oldukça sorunlu. Çözüm elbette bir ''emekçi Cumhuriyeti'', elbette sosyalist bir Türkiye, bu konuda eksiğimiz de öncü ve toplumsal bir güce ulaşmış partilerin olmaması. TKP bir ayrışma yaşamasaydı, sorunlarını bölünmeden ve kendi içinde çözebilseydi, rahatlıkla çözümün adresi olarak gösterebilirdim, ama olmadı, olamadı. HTKP'nin bu haliyle güven verdiği söylenemez, KP ise yeni yeni toparlanıyor. Bu partilerin dışında başka bir sosyalist odağın sosyalist harekette belirleyicilik kazanabileceğine inanmıyorum. Pek çoğu ya kuyrukçu ( uvriyerist) bir doğrultuda arayış içinde ya da sosyalist devrim perspektifi doğrultusunda siyaset üretemiyor.
Ne yapmalı sorusunun Helvacıoğlu'ndaki yanıtı ''örgütçük'' değil, cephe anlayışı. Ama bir gerçek onu da bir türlü gerçekleştiremeyişimiz. Sol cephe denemesi olmadı, arada ÖDP'nin bir denemesi vardı, o da tutmadı, BHH için de ne kadar umutlu olunabilir? Kemal Okuyan'ın dünkü açıklamasında yaptığı saptamaya katılıyorum. Bugünün Türkiye'sinde ortak özellikleri olan bir 'sosyalist hareket' mevcut değil. ( http://www.solpaylasim.com/k6096-kemal-okuyan-sokak-tek-sartla-yine-hareketlenir.html ) Öncelik artık kendini sosyalist-komünist olarak niteleyenlerin etkin bir biçimde örgütlenmesi ve partili hareketlere dahil olabilmesinden geçmektedir. Ortak zeminde bir araya gelinemeyiş ortak ilkelerde anlaşılamayış nedeniyledir. Bunca denemeden olumlu bir sonuç çıkmadıysa, örgüt ve partilerin bu halleriyle başka bir denemeye kalkışması da olumlu bir sonuç vermeyecektir. Bu yüzden öncelik komünist özneyi güçlendirmekten geçiyor. Helvacıoğlu'nun haklı olarak ''örgütçük'' kodlamasını örgüte dönüştürebilirsek sanırım, sorunların büyük bir bölümü çözüm yoluna girer. Ben önceliğimizin bu olduğunu düşünüyorum.
dir. Bir komünist özneyi öne çıkarmadan bu sorunların üstesinden gelemiyoruz.