Darbe Girişimiyle Gelen
(II) Hakkı Zabcı
akp genel merkezi
Ekleyen: Gelenek ve Gelecek Ekleme Tarihi: 10 Ağustos 2016. Eklenen Kategori(ler)Makaleler, slider, Sürmanşet
Tüm bağımsızlık yanlısı devrimcilerin geleceğe müdahil olması vazgeçilemez, devredilemez görevleridir.
Türkiyede, siyaset de, özel hayatımız da FETÖye kilitlendi. 15 Temmuz Darbe girişiminden bu yana FETÖ ile yatıyoruz FETÖ ile kalkıyoruz. Yazılı basın ve görsel medyanın ortak konusu bu. Çoğumuz, yeni yeni öğreniyor, öğrendikçe tanıyor bu yedi başlı insan yiyen canavarı. Bu öyle bir canavar ki her bir başı dünyanın dört bir yanında. Boşuna dememişler Kainatın İmamı diye
Beynimizi zorluyoruz olan biteni anlamak için. Ve hayıflanıyoruz, biraz da kendimize kahrediyoruz; olup biteni nasıl olur da bu haliyle görmekte geciktiğimiz için. Bizi sarıp sarmalayan tehlikeyi yeterince önemsemediğimiz için
Darbe ile kış uykusundan uyandık. Kimimiz tankın altına yattı, kimimiz kurşunların üzerine yürüdü. Ve sonra alanlara doluştuk. Bir kısmımız da evde olayların yatışmasını bekledik. Neyse ki Yiyin birbirinizi demedik. Olaylar yatışırsa, evden dışarı çıkıp ahkam kesmesini de biliriz amma, canavarın geleceğe püskürttüğü alev dinecek gibi değil.
Kimdi bu yedi başlı insan yiyen canavar? Ya da kimdi onu yaratan?
Bu sorunun yanıtını bulabilmek için gelin, bir gezintiye çıkalım.
Bu aralar, televizyon kanalları haber programlarında ve açık oturumlarında varsa yoksa FETÖ
Bu programlar, izleyicilerin meraklarını gidermekle kalmıyor, belli belirsiz bir endişeyi de hayatlarına sokuyor. Sözgelimi 14 Ağustosta ne olacak gibi. Yayılmış ya ortalığa, darbeciler o tarihte bir eylem yapacaklar diye! Neyse konumuza dönelim.
Televizyon programlarından üç seçme yapalım.
Nurettin Vereni kaçımız biliyordu? Kuşatma, ABDnin Truva Atı: Fetullah Gülen Hareketi kitabını kaçımız okudu? Ben okumadım. Haberim bile yoktu.
Muhteremi, ben, 5 Ağustos gecesi CNN Türk televizyon kanalının Didem Arslan Yılmazın sunduğu Türkiyenin Gündemi programında tanıdım. Ne yalan söyleyeyim, ürperdim. Yeni Akit gazetesi yazarı olan bu zat, Ulusal Kanal ve Vatan Partisine kadar uzanan renkli kişiliği ile izleyenleri, sabaha saat 03.00e kadar televizyona bağladı. Program, izleme rekoru kırdı. Oturum ertesi gün tekrar yayınlandı.
1966-2002 yılları arasında Cemaatin ikinci adamı konumundaki Nurettin Verenin anlattıkları nefes keser nitelikteydi. Ona göre FETÖyü yok etmek çok zor. Devletin her kurumuna, başta ordu, emniyet, yargı, eğitim olmak üzere her yere öyle nüfus etmişti ki, söküp atmak neredeyse imkansız. İşte, bu tespiti ile insanın tüylerini diken diken eden önermesini sunuyor muhterem. Alanlarda toplanan demokrasi nöbetçisi pozisyonunu takınan kalabalığı milis kuvvetler haline getirmek. Ülkü Ocakları, Osmanlı Ocakları, Alperenler başta olmak üzere, Ümmet-i Müslümanı milis kuvveti yapmak! Sonrası! Takdim edilen devasa bir güç FETÖ ve önerilen milis kuvvetler örgütlenmesi. Ne demek oluyordu?
Ahkam kesmek için, ortamın durulmasını bekleyen evcil arkadaş, uyan artık!
Bu birincisi, ikincisi pek buna benzemiyor. O da şu:
Yine CNN Türkte 4ü 5e bağlayan Ağustos gecesinde, yine Didem Yılmazın programında, yine cemaatin orduda ve polisteki gücü tartışılırken, programa telefonla çoğumuzun yakından tanıdığı biri katıldı. MİT Kontterör Dairesi E. Başkanı Mehmet Eymür. Benim yaşıtlarım onu Kızıldereden hatırlarlar, operasyona MİT adına katılan ekipten biri olarak
12 Martta İstanbulda Birinci Ordu ve Sıkıyönetim komutanı faşist Orgeneral Faik Türünün Ziverbey Teşkilatına Hıram Abbas ile birlikte katıldığı günleri de anımsayacaklar orada işkence görenler. Bugün hayatta olmayan İlhan Selçuklar. Kocamış Talat Turhanlar
70li yıllarda yine sahnededir, anti-terör zırhıyla. Bugünkü nesil onu, 80 sonrası genelde Kürt halkına, özelde PKKya karşı geliştirdiği hareketlerde görürler. Ve en çok da ona bağlı olarak çalışan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırımı bilirler. Onun suikastlarını, indirmelerini
Evet, Didem Yılmazın Türkiyenin Gündemine kulak verelim. Eymüre şu soru yöneltilir: FETÖ hakkında ne düşünüyorsunuz?. Yanıtı, oturuma katılanları şaşırtacak niteliktedir: Onu önemsemiyorum. Nasıl olur derler, Ülkeyi kan gölüne döndüren darbe girişimine ne diyeceksiniz? Yanıt yine tam Eymür varidir: O hareket FETÖ hareketi değildir. Hareket, istihbarat hareketidir.
Ne yani derler oturumdakiler, ABDyi mi kastediyorsunuz? Evet der MİTçi. Devam etse herhalde CIAyı, MI6yı, Mossadı sıralayacak peş peşe.
Bana göre, bunu şöyle ifade etsek daha doğru olmaz mı?: Washingtonun bu darbeden haberi yok, bunu kurgulayan Neo-conlar ve CIA, menüsü de FETÖ.
İkincisi de bu. Üçüncüsünün bunlarla fazla bir benzerliği yok. Bu sefer CNN Türkün sunucusu Ahmet Hakan. Oturuma katılanlar Balyozdan yargılanan Emekli Tümamiral Semih Çetin, Emekli Askeri Savcı Albay Ahmet Zeki Üçok ve Emekli Kurmay Albay SAS Komandosu Ali Türkşen. Tarafsız Bölge programının birkaç kez konuğu oluyorlar. Haklarında kurulan kumpasın sebep olduğu çöküntüleri dile getiren bu kişiler, görevdeki komutanları tarafından dahi yalnız bırakıldıklarının burukluğunu yaşıyorlar. Çok güvendikleri devletin de kendilerini baypas yapmasının yarattığı hayal kırıklığını dile getiriyorlar. FETÖ ile ilgili ayrıntılı bilgileri en üst makamlara sundukları halde hiçbir yanıt almadıklarını belirtiyorlar; bunlar dikkate alınsaydı darbe girişimi olmadan önlenebilirdi diyorlar. Ahmet Zeki Üçok, 2009 yılında ayrıntılı FETÖ bilgilerini devlete sunduğu halde dikkate alınmadığını, oysa, bugün o tarihte verdiği isimlerin tamamının ya tutuklu ya da gözaltında olduklarını vurguluyor. Her üçünün de birleştiği nokta, kuruluştan kurtuluşa giden yolun, Mustafa Kemal Atatürkten geçtiği. O kadar ki, bu Atatürk tutkusundan en çok etkilenenlerin başında programın sunucusu Ahmet Hakan geliyor. Hakanın Hürriyetteki bir yazısında Sen ne büyükmüşsün ey Atatürk, artık ben de senin kadrini, kıymetini bilenlerdenim. Ben de Anıtkabiri ziyaret edeceğim. Ben de posterini duvarıma asacağım. Ve bir şey daha, geçen senelerin birisinde sırf artistlik olsun diye, 10 Kasımda saat 09.00u beş geçe ayağa kalkmamış ve bunu bir marifetmiş gibi bu köşeden cümle âleme ilen etmiştim. Bu 10 Kasımda ilk ayağa kalkan ben olacağım demişti. Övgü, Ahmet Hakanla sınırlı değil. Ne kadar samimi oldukları bilinmez ama tarihinde ilk kez, AKP Genel Merkezine koskocaman bir Atatürk posteri asıldı. Bu kadarla da kalmadı. Bizim gençliğimizde DEV-GENÇ eylemlerinde bağımsızlık mücadelesi için sarf ettiğimiz İkinci Kurtuluş Savaşı rumuzu AKPliler tarafından da telaffuz edildi. Atatürk posterlerini AKPli gençler halka dağıttı. Başbakan İstanbuldaki büyük buluşmada 15 Temmuzu ikinci kurtuluş savaşı ilan edip, Ahmet Ariften Adiloş Bebem şiirini, hani o onlar engerekler ve çıyanlardır; onlar aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır diye başlayan şiirini okuyor.
Bununla da bitmiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir zamanlar Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalarda, Ben bu davaların savcısıyım diyerek FETÖ ile beraber olma yanlışlığına düştüğü , Anayasa değişikliği ile Cemaate yargının kapılarını açtığı yönündeki ve benzeri tasarruflarına dair suç kardeşliklerini sonlandırıp Rabbimden af, milletimden özür diliyorum diye özeleştiri yapabiliyor. Onun bu hareketi, meşruiyetini daha da artırıyor. Cumhurbaşkanının Atatürke övgüsü 7 Ağustos Büyük Demokrasi ve Şehitler Mitinginde de devam ediyor.
Bu noktada, cumhuriyetçilere acil görevler düşüyor. Atatürkün efsaneleştirilip sembol ya da rozet haline getirilmesinin önüne geçmek. Bunun için onun düşüncelerinin ve yaptıklarının doğru bir öğretisinin yaygınlaştırılmasını sağlamak
Solda aynı şeyi Mahir Çayana yapmadılar mı? Onu efsaneleştirip sembolleştirerek ideolojisini ve düşüncelerini maskelemek istemediler mi? Öylece anti-emperyalist yönünü, Kemalistlerle ittifak konusunun üzerini örtmek yoluna gitmediler mi?
Bir de öbür tarafa bakalım. Ergenekon-Balyoz davalarını alkışlayan, tutuklamaları gördükçe bayram eden, yiyin birbirinizi diye Cumhuriyetçilere olan nefretlerini kusan solcular ne yapıyor şimdi? Tayyipin özeleştirisinin bir anlamı var mı onlar için?! Sanmıyorum.
Bunların dışındaki devrimciler çok iyi biliyorlar ki, 15 Temmuz darbesi gerçekleşseydi belki de birçoğu bugün hayatta olamayacaktı, olamayacaktık.
Sahi, benim bilmediğim bir konu var. Cumhuriyet Mitinglerinin ve Gezi İsyanının milyonları şimdi neredeler bir bilen var mı?
Anlaşılan o ki, bu büyük kalabalık FETÖ-CIA ortaklığı ile Tayyip Erdoğanın AKPsi arasına sıkışmış kalmış. Sıkışmış kalmışlar, bir türlü kıpırdayamıyorlar. Darbeden yana olmadıkları kesin, FETÖden nefret ettikleri de. Ama Tayyipe de kuşkuyla bakıyorlar. O değil miydi, Gezi olaylarına karşı katı tutum sergileyen, o değil miydi Berfinciği ve ailesini yerden yere vuran, ölen gençler için bir taziyede bile bulunmayan
Bir özür müydü bekledikleri?.. Yooo, boşuna beklemesinler. Darbe girişiminden hemen sonra, ayağının tozuyla, toplanan kalabalığa Gezi Parkına, kim ne derse desin, çok yakında Topçu Kışlasını, Opera Binasını, AVMyi ve camiyi yapacağız dememiş miydi?
Ama, herhalde, derler, bu nasıl birlik beraberlik. Biz olmadan nasıl olur birlik ve de dirlik deseler ne yanıt vereceğiz? Desek ki, işte CHP var, birliğin ve beraberliğin içinde; Büyük Yenikapı Mitinginde ahenk içinde, o sizi temsil etmiyor mu? Kalabalığın içinden biri çıksa hadi canım sende diye haykırsa ne diyeceğiz?
Durun biraz, bir soluk alın ve düşünün bütün ayrıntıları. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası bütün taşlar yerinden oynadı, bastırılınca darbe o taşlar farklı farklı yerlere yerleşti, eskisinden çok farklı bir düzlem çıktı ortaya. Bu yeni düzlemde konumlayalım kendimizi desek, doğru olmaz mı? Hadi, bir düşünelim ve bir karar verelim ne yapacağımıza. Sessiz kalmamak, seyirci pozisyonundan çıkıp bir karara ulaşmak gerekmiyor mu? Faşist bir darbe girişimine karşı sessiz kalınır mı?
Gelin şu meşhur fıkrayı bir hatırlayıverelim. Tarihte bir Mütereddit Hasan Paşa- varmış. Paşa bir konak yaptırmak istemiş, ama kararsızlığından dolayı bir türlü inşaat bitmemiş. İnşaatı üstlenen her bir mimarı azletmiş. Paşanın bu huyundan dolayı hiç kimse yaklaşmamış konak yapımına. Paşa da isterim de isterim konak isterim diye tutturmuş. Gel zaman, git zaman, biri çıkmış ben yaparım demiş. İşe koyulmuş yeni mimar, lakin, inşaat bitmeden Paşayı konağa yaklaştırmamış. Bitince inşaat gel Paşa konağın hazır deyip hazreti buyur etmiş. Gerçekten konak kusur bulunacak gibi değil, ama gelin görün ki upuzun koridorda tek hela var. Paşa, niye buraya iki hela yapmadın, olmamış diye hiddetlenmiş, köpürmüş. Bunun üzerine mimar paşa, paşa demiş sende bu kararsızlık varken sağdakine mi gitsem yoksa soldakine mi deyip altına yapardın.
Kararsız olmamak gerek. İki arada bir derede olup çözümsüzlüğün otlağında pineklememek gerek. Bir yolunu bulup sıkıştığın yerden çıkmak için kararlı olmak yeter de artar bile. Kararlı olmak örgütlü olmaktan geçer. Ya örgütünü bul, yoksa örgütünü kur. Ya da dönüştürüver bir şeyleri, evin değilse bulunduğun yer, uğraş, çabala kendi evin yap orayı. Örgütçülük budur, bilesin. Gezideki örgütsüzlüğünü hatırlayıver. Hatırlayıver sonuçsuz kalan çabalarını
Neyse dönelim biz darbe girişimi sonrasına.
Dürüst olmak gerekirse, darbenin önlenmesinde Cumhurbaşkanı aktif rol oynamıştır. İnisiyatif kullanmadaki zamanlama ve becerisi, refleksleri ile halkı yönlendirişi kusursuzdu denebilir. Bu özellikleri, ona, yüksek düzeyde bir meşruiyet kazandırdı. Sadece kendisi değil, cümle âlemin kaçak deyip lanetlediği saray da meşrulaştı.
Süreç toplumsal değerlerle sağ değerleri biraz daha birbirine yaklaştırdı. Bu atmosfer muhafazakâr ideolojinin zaferini de beraberinde getirdi. Gelinen bu noktada, Recep Tayyip Erdoğan İslam çekirdeğine milliyetçiliği katmakla kalmadı, halkın ABDye olan negatif tavrını da hesaba katarak, ABD ve AB karşıtlığını da muhafazakârlığın içine katarak onu öznelleştirdi. Gerçi bu karşıtlığın ne kadar süreceği belli değil. Olası pazarlıklarda eli güçlendirmek için yapılan manevra da olabilir, şu anda bilemediğimiz başka bir şeyde
Daha buz dağının ötesini göremedik. Cumhurbaşkanı 9 Ağustosta Rusyaya Putin ile görüşmeye gidiyor. Şimdiden iyi şeyler olacağını, sıkıntıların sona ereceğine inanıyorum diyor. 24 Ağustosta ABD Dış İşleri Bakanı Kerry Türkiyeye geliyor. FETÖnün iadesinden daha derinde bir takım açmazların olduğu kesin de, Türkiyenin göbek bağıyla bağlı olduğu ABDden kopması da mümkün görünmüyor.
İçe dönersek, Cumhurbaşkanı muhafazakar çemberi genişletirken, solundaki bir takım değerleri sağcılaştırmak, sağcılaştıramadıklarını etkisizleştirmek yolunda atıyor. Birlik beraberlikten dem vururken arzuladığının bu olduğunu tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Periferik unsurları da çember içinde eritmek istediğini söylemek önemsiz bir ayrıntı gibi.
Bir zamanlar sol yurtsever kimliğiyle tanınan ve bu yüzden gazetedeki ve TVdeki işinden olan Serdar Akinan, son gelişmelerden sonra millici tavrıyla serpilen Recep Tayyip Erdoğanın yanında olduğunu açık yüreklilikle ilan ediyor. Başka ne türden katılımlar var, ben bilmiyorum.
FETÖyü tamamen kazıyacağız. Devleti yeniden kuracağız derken Cumhurbaşkanının ne türden değişiklikleri öngördüğü yeniden yapılanma sürecinde belli olacak. İlan edilen OHAL (olağan üstü hal) ile tornaya ilk giren ORDU oldu. Ordu sivil otoriteye bağlandı. Genel Kurmay Başkanı Cumhurbaşkanına, Kuvvet Komutanları Milli Savunma Bakanına bağlandı. Jandarma profesyonelleştirilerek (paralı asker sistemi) İç İşleri Bakanlığına devredildi.Terörle mücadele ve iç güvenlik konularına münhasıran dahil edilen Jandarma neo-liberalizmin bir gereği olarak polis devleti olma özelliğini güçlendirmiş oldu.
Ayrıca Askeri Liseler kapatılıp Milli Savunma Üniversitesinin kurulup Harp Okullarının buraya bağlanmasıyla lise ve İmam Hatipler dahil muadili okul mezunlarının subay olma yolu da açılmış oldu. Önemli bir ayrıntı da Genel Kurmay Başkanının Kuvvet Komutanlarının dışından da seçilebileceği
Yüksek Askeri Şuraya sivil katılımın kararlaştırılması diğer bir ayrıntı
Ordu dış güvenlikten sorumlu olacak, iç güvenlikten uzak duracak
Bu daha başlangıç. Yeniden yapılanma her bir kurumda ve toplumsal projede kendini gösterecek. Bu süreç:
ya demokratik bir cumhuriyete
ya da parti devleti yörüngesinde daha totaliter bir yönetime
dönüşecek.
Unutmayalım ki, siyaset literatüründe parti devletinin adı faşizmdir. Ve çok iyi biliyoruz ki faşizme karşı mücadelede demokratik araçlar işlemez hale gelir.
Sosyalist solun toplumsallaşamaması ve böyle bir uğraşa girecek gücü kendisinde bulamaması nedeniyle toplumsal değerler ile sol değerler arasındaki makas çok açılmış, cumhuriyetçilerin, aydınlanmacıların bu makası kapatma şansları ve kudretleri var mı? Bunu zaman gösterecek. İçinde bulunduğumuz bu geniş panoramada bağımsızlık gibi bir silah varken umutsuzluğa da gerek yok desek fazla mı iyimser oluyoruz!
Peşin hüküm olmadan, tüm bağımsızlık yanlısı devrimcilerin geleceğe müdahil olması vazgeçilemez, devredilemez görevleridir.
İlginç ,ilginç olduğu kadar mezardan hayaletleri kaldıran bir yazı olarak okudum.
HATTIMIZ MAHİRLERİN,DENİZLERİN,İBRAHİMLERİN HATTIDIR
ÇEREZLER BİZİ ARTIK DOYURAMAZ.
Hakkı Hoca güzel bir yazı yazmış, hem aşağısını hem yukarısını göstermiş ,ağır basan yön neresi diye sorduğumuzda içimiz kararıyor.
''Peşin hüküm olmadan, tüm bağımsızlık yanlısı devrimcilerin geleceğe müdahil olması vazgeçilemez, devredilemez görevleridir.''Yazıdan alıntı. ..
Buna katılmamak olanaksız. Ancak bu AKP nin çaresiz ve imkansızlığını görüp omuz vererek çerezlenmek Türkiye sosyalistine yakışmaz. Sosyalistler bu ülkede ARTIK ilkesiz ,kuralsız saldım çayıra mevlam kayıra tarzı çerezlerle yetinemez. Yetinmiş olsa idi HDP nin yanında olurlardı. Sosyalistler artık sol muhalfettin kandırılmasını istemiyor .
Mahir,İbo ;Denizle bu defter kapatı ..
''ya demokratik bir cumhuriyete
ya da parti devleti yörüngesinde daha totaliter bir'''
gibi ikileme sokup kuyudan adam çıkarmaya çalışıyorlar .
Kuyudan adam çıkaracak olanlar çerezlerle yetinen sosyalistler olamaz.
''Ya örgütünü bul, yoksa örgütünü kur. Ya da dönüştürüver bir şeyleri, evin değilse bulunduğun yer, uğraş, çabala kendi evin yap orayı. Örgütçülük budur, bilesin. Gezideki örgütsüzlüğünü hatırlayıver. Hatırlayıver sonuçsuz kalan çabalarını'' (Yazıdan alıntı)
Madem böyle idi neden bu arkadaşlar bu konuda Türkiye sosyalistlerine yardımcı olmadılar ,olmuyorlar ve sürekli bu çabada olanları baltalıyor ve baltaladılar.
Bu baltalayanlar tek bunlarda değildi . HDP içinde bulunan sosyalistlerde bu baltalamaya katıldılar. Hadi onları anlıyoruz bir umuttur kürt siyasalı Türkiyeyi kurtarabilir diye düşünüyorlardı nede olsa kızgın savaşın içinde olanların yanında durmayı kendileri için motivasyon gücü oluştutruyordu. Ya bunlar ,köşelerine çekilmiş hiç bir filliyat olmadan havada salananlardı . Şimdi ise Darbe ile filiyat çıktı bunlarda ortaya çıktılar
Kısaca dedikleri ŞU: ''AKP demokratik türkiyeyi yaratabilir yanında olmamız gerek .Bakın bakın icraatları da bunu doğruluyor ,gelin yanına takılalım onu zorlayalım ,kafalayalım,zorlayalım. ona yardımcı olalım. Bu Kürt siyasettin 90 yılından sonra izlediği poltikadan başkası değil. Kürtlerin halide işte ortada.
Türkiye sosyalistlerinin hattı bağımsız kendine güvenen kendi öz poltikalarını yaşama dayatma hattıdır . Mahirin,Denizin ,İbrahimin hattıdır Bu uğurda yenilgi,faşizmde karşımıza gelse asla bundan vazgeçmemesi gerek.
İnsanın şunu diyesi geliyor . Darbe gibi şeylerimi bekliyordunuz. ?
Şimdi başımıza AKP'li Anti-Emperyalistler türedi Darbe sonrası çoştularda çoştular . AKP ile ülkeyi düzelteceklermiş. .
Bir zamanlar Öcalan bunu diyordu
Darbe Entersan işler olmaya başladı.
12 eylülü yapanlar ulusalcılık kisvesi altında tekrar iktidar olmaya çalışıyorlar .ve buna sol cenahtan destekleyenler var.
Sanırım tarihe, AKP ve Amperyalizm den tam kurtulma imkan koşuların da çuvalayanlar olarakta geçiceğiz
Tekme vursak yıkılacak olanı ,ayakta tutma peşindeyiz Acı gelen yer burası oluyor
AKP ülkeyi yönetemiyor. Elinde İslamcılık gibi üst yapı kurumundan başka birşey yok Emperyalizmin rüzgarına kapılmış onun istem ve arzularını yerine getirerek ayakta durmaya çalışıyor. İç yapıda ayakta kalabilmek için bir liberallerin,bir kürtlerin bir islamcıların atlarına binim binim inmek zorunda kalıyor. En son Darbe üzerine ergenekon,balyoz gibi cumhurriyet değerleriyle yetişmiş ama alt yapısını özelleştirmelerle yok ettiği kesimin atına binmek istiyor. Anti-Emperyalizm ,ulusalcılık ,Milliyetçilik gibi kavramlarla bunlara yaklaşmak istiyor.Bunlarda diz çokmüş at gibi yere eğilmiş sırtarına binmesini istiyor.
Bu durumda her ikisine Emperyalizm ve AKP den kurtulma olanaklarını ellerinin tersi ile itiyor AKP ye omuz veriyorlar.
Bu durumda sosyalistler ne yapıyor. Pasifler ,güçleri yok. Şu ise tarih sayfalarının baş tarafına yazılan şiardır . Siyaset güç işidir Eğer gücün yoksa hiçsin ve kimse seni adam yerine koymaz.
O zaman geleceğiz sosyalistler neden güçlenemedi neden Marxın "Eleştiri silahı, silahların eleştirisinin yerini kuşkusuz alamaz; maddi güç ancak maddi güçle yenilebilir; ama teori de, yığınları sarar sarmaz maddi bir güç haline gelir '' halini beklemekte sadece ve sadece uzun dönemdir (90 dan beri) bu silahını kulanmaktadır.
Bu eleştiri hakkına kulanırken karşısında kimleri bulmuştur.
Liberaller,Kürt siyasalı, yılgınlığa kapılmış yığınlar, İktidarların tümü. Sol için de yılgınlığa uğramışlar.
Ancak bugün gelinen yer ancak bu kadar olabiliyor. Kendi dışımızdan değil içimizden de vurulmuş bir süreç yaşadığımız gerçek.
Ne olursa olsun .Türkiye sosyalizmi bağımsız hareketini korumalı bu yenilgi pahasına da olsa dik durmalıdır. Artık İlerici, demokrat ,ülkesini toplumunun seven bunun için canını dahi vermekten çekinmeyen toplumsal muhalafetin aldatılmasına izin vermemelidir .
Yaşadığımız şu 30 yıllık sürede haklılığımız ortaya çıkmakta. Kürtler,Liberaler ,sol kemalistler ,işçiler ,toplum aldatıldığını ,kandırıldığını görmekte.
Kısaca Tek kandırlan aldatılan AKP değildir . AKP nin ayakta kalmak için kanmaya kandırılmaya müsait durumu toplumsal kesimlerin kandırlması olmuştur.
Nerede o Türkiye kalkınacak siyasal özgürlükler gelecek diyenler. Nerede o 80 yıllık cumhuriyet anlayışı değişecek Kürtlere özgürlük gelecek diyenler.
Tek aldanmayan sosyalist devrimcilerdir. Kimsenin kuyruğuna takılmadık .Az olsun bizim olsun. Ölceksekte böyle ölelim.
Darbeden sonraki işlerliklerde peryodik saldırılar devam ediyor Ergenekeon mahkemelerinde suçlu ergenekonla kck yani kürt siyaseti idi. Bu darbe girişimi ile suçlu pkk ve cemaatçılar.
İki tarafın suçlar hanesinde kürtler var .O gün kürtler ergenekoncularla iş birliği içinde idi şimdi kürtler cemaatcılarla iş birliği içinde gösteriliyor.
Yani kürtler sürekli suç hanesinde görülmekte.
O zaman düzmece itirafçılar ve gizli şahitler vardı bu günde benzer şeyler var. O gün bir yığın belge ortalarda dolaşıyordu bu günde benzerleri ortada.
O gün bazı sol liberaller iktidarı sempatik gösteriyordu bu günde bazı ulusal solcular benzer senaryoda yer alıyor.
Senaryolar aynı oyuncular değişmiş ama baş rol hep aynı.
Bizim bu işin neresinde yer alacağımız belli suçu işleyen oyunu yöneten. Bu işin siyasi ayağı nerede diye soruldumu iktidarda bir sessizlik hakim oluyor.
Adama sorarlar sen 12 yıl gece gündüz bir arada olmuşun hiçmi birbirinizden kız alıp oğlan vermediniz hiçmi dayı amca enişte baldız olmadınız .Cevap geliyor 17-25 aralıktan sonra onlardan ayrılmayan bizden sayılmaz be kardeşim enişteni baldızını yengeni kayınını nasıl silip atarsın.
Hem itirafçı bulup üzüm salkımı gibi örgütleniyor diyeceksin hem şu tarihten sonrasını sildim diyeceksin.
Başka yalan bul bu inandırıcı değil. Yani bu minare bu kılıfa sığmıyor.
Biz bunları yutmadık bu lokma bizim boğazımızdan geçmiyor.
Biz ne yapmalıyız Öncelikle yığınlarla bağımız niçin koptu onu anlayacağız sonra her gün amacımız için ne yaptık diye kendimize soracağız ve kendimize bir sığınak mutlaka bulacağız ve dostumuz olabilecek örgütler hakkında eleştiri dozunu daha yumşak kelimelerle yapacağız.
CHP ve HDP den söz ederken o örgütler içinde mutlaka arkadaşlarımız olduğunu unutmayacağız.
Kandılmışlar Ülkesi.
Kemalistler (sonra cumhuriyet mitingleri yapılar ama iş işten geçti)
Liberaller (yetmez ama evetçiler )
Kürtler (Başta öcalan ki zaten kandırın beni diye bağırıyordu)
HDP ve HDP içinde sosyalistler
AKP (en büyük kandırılan ve kandırıkçı rolü oynayan)
Fetullah Gülen .
Şimdi tekrar Cumhuriyetçiler olarak bilinen, Kemalistler (avrasyacı masalcıları)kandrın bizi diye bağırıyorlar .Mecliste bile 25 milletveklini emir komuta ile sahip olanlar.
Değirmen Devrimcilerden,demokrat ,ilericilerden yana dönüyor .İleriiii
Bu kandırıldık diyenlere şeytan bile şaşırıyor Bu sesleri duyan şeytan kendine bakım ben kandırmadımsa kim benden daha üstün ki bunları kandırdı diyor.
Bunlar hepsi şeytandan da beter Allahı bile aldatıyorlar. Hem kandırılıyorlar hem karlı çıkıyorlar . nedense bunlar hiç zarar görmüyorlar hep bu halk zarar görüyor .Darbe girişiminden bu yana enflasyon % 25 daha yükseldi halk 1/4 oranında fakirleşti.
eğer kandırılanlar zarar etse idi bu halk 14 yılda ihya olurdu.
Yani bu hikayeyi 14 yıldır duyuyoruz daha önceleri de vardı ama bu 14 yıldır katmerlisi olmakta.
Biz artık kendimize bakacağız bunlarda kendileri çalsın kendileri oynasın .Bu ülkede demokrasi her gün biraz daha azalıyor yaşam standardı biraz daha aşağıya çekiliyor bunlar biraz daha zenginleşiyor.
Artık tüketimden mümkün olduğunca çekileceğiz çaresizlerin yanına biraz daha yaklaşacağız kendi aramızdaki rekabeti biraz daha geri çekeceğiz .Bunlara biraz daha arkamızı döneceğiz.
Geçek olan hedefimize biraz daha odaklanacağız. Çözüm bizim aklımızda becerimizde uğraşımızda .Bunlar hep aldatılacak hep keselerini dolduracak hep iktidar için birbirlerinin ellerini kesecek.
Şeytanla la kör iblis yesin birbirlerini .
Bunlar artık normal yollarla bu halkı yönetemeyecek .Biz artık iktidara talip olmayı düşünmeliyiz.