Doğu Perinçekin Stratejisi ve Trajedisi!
Gün Zileli
Gün Zileli
Biliyorum, şimdi pek çok arkadaş yine mi Doğu Perinçek, vallahi takmışsın bu Doğu Perinçeke diyecek. Haklılar da. Gerçi sitedeki portreler bölümüne baktığımızda bu konuda birincilik hâlâ Halil Berktayda (17 yazıyla); Doğu Perinçek, bu yazı da dâhil, 16 yazıyla ikinci durumda. Onu, 13 yazıyla Oral Çalışlar izliyor.
İnanın, Perinçek hakkında yazı yazmayayım diye kendimi zorluyorum bile. Ama öyle şeyler yapıyor, öyle şeyler söylüyor ki, insan kendine hâkim olamıyor. Dün gece yatmadan önce kanallara şöyle bir bakayım dedim. Favori kanallarımı sırasıyla dolaştım, bir iki dakikalığına: CNN Türk, İmcTV, HayatTV, YolTV, HalkTv, KanalA, 24 derken Ulusal Kanala gelip takıldım.
Doğu Perinçek, kendisine soru soran iki genç muhabirin sorularını yanıtlıyordu. Muhabirler, çoğunlukla izleyicilerden gelen soruları aktarıyorlardı Perinçeke. Doğrusunu söyleyeyim, sahibinin sesi olmakla objektif olmak arasında bir yerlerdeydiler. Örneğin Cumhurbaşkanının röportajcılarından daha cesur olduklarını, izleyicilerden gelen eleştirel soruları aktarmakta çekingenlik göstermediklerini söyleyebilirim (Cumhurbaşkanı karşısında ayak ayak üstüne atmaktan korkan Melih Altınoktan farklı olup olmadıklarını anlayamadım, çünkü ekran sadece üst kısımlarını gösteriyordu). Fakat soruları sorarken, Doğu Perinçek tarafından ikna edilmeye çok hazır bir ruh hali içinde gördüm onları. Doğrusu çok da kızamadım. Hepimiz benzer yollardan geçtik. İleride, gençliklerindeki saflıklarını ya da aymazlıklarını kendileri de eleştirecektir belki ya da çarka kapılıp gideceklerdir.
Biz esas gelelim Doğu Perinçeke. Uzun uzun aktaracak değilim söylediklerini. Özeti şu:
TSK ve AKP, el ele, ABD işbirlikçisi PKKye karşı bir vatan savunması savaşı açmış. Bu savaşın ilan edildiği tarih de 24 Temmuzmuş. (Yani Suruçta 34 gencin MİT bombalamasıyla öldürülmesinin hemen ardından Kandilin bombalanmaya başlanmasının tarihi).
Bu vatan savunması savaşının öncüsü Vatan Partisiymiş.
CHP, PKKnin parlamentodaki kolu HDPyi kolladığı için ABD ile işbirliği yapıyormuş. Zaten bu yüzden Vatan Partisi ile ittifaka yanaşmamış. Bu ittifaka yanaşsaymış ABD işbirlikçisi olmayacakmış.
24 Temmuza kadar ABD ile işbirliği yapan AKP, bu tarihten itibaren ABD işbirlikçisi PKKye ve HDPye karşı savaş açarak ABD karşıtı bir yola girmiş ve bu yönelimiyle ulusal cephede yer alıyormuş artık.
Doğu Perinçek, her zamanki basit mantığı ile güçleri şöyle konumlandırmış:
ABD artı ABD işbirlikçisi PKK artı HDP artı CHP bir tarafta.
TSK artı Vatan Partisi artı AKP artı MHP (Vatan Partisiyle uzlaşmaya yanaşmayan sekter tutumuna rağmen) öbür yanda.
İkinciler, aynı kurtuluş savaşında olduğu gibi, birincilere karşı vatan savunması savaşı vermekteymişler.
Tayyip Erdoğanla işbirliği yapması konusunda gelen eleştirel bir izleyici sorusuna verdiği yanıtta ise D. Perinçek, sık sık başvurduğu kurtuluş savaşı analojilerinden birine başvurdu ve Tayyip Erdoğanı Atatürke benzetti. Kendi paradigması açısından biraz gaf gibi görünen bu analoji şöyleydi: Atatürkün de zaafları vardı. Zaafları var diye onun kurtuluş savaşına önderliği reddedilmiş miydi? Dolayısıyla bugün ABDye karşı savaşa girişen Tayyip Erdoğanın zaaflarını da fazla sorun etmemek gerekirdi. Kısacası Doğu Perinçek, kendi taraftarlarının da kafasını karıştıran bir şekilde, daha dün ittifak teklif ettiği (aslında ben bu ittifakın olmasını istemiştim. VP, CHP ile ittifak yaparsa belki AKP ve MHPden bir nebze uzaklaşır diye ummuştum), Ergenekon davası falan gibi saçmalıklara karşı çıkmış olan CHP ve Kılıçdaroğlunu, sırf sarayın savaşına destek vermedi ve VPnin ittifak çağrısını kendi istedikleri şekilde karşılamadı diye ABD işbirlikçisi, kendisini beş yıl içerde tutmuş ve bütün iktidarlar gibi doğal olarak ABDnin müttefiki (elbette bütün iktidarlar gibi onunla anlaşmazlıkları da olan) ve NATOnun ortağı AKP diktatörlüğünü ve bu diktatörlüğün başı olan Tayyip Erdoğanı milli kurtuluşçu ilan etmişti. Dahası, ona göre Tayyip Erdoğan, Atatürk gibi bir milli kurtuluş önderiydi. Doğrusu, Tayyip Erdoğana bu kadar iltifatı kendi yandaşları bile yapmaya cesaret edememişti. Kısaca saptayacak olursak, Stalinist ve ultramilliyetçi D. Perinçek, 1 Kasım seçimlerinde 40 bin oy bile alamayacağı kesin olan VP, küçük bir bileşen olarak iktidar blokuna eklemlenmiştir.
Buna benzer şeyleri geçmişte de yaptığını hatırlıyorum. Örneğin, sırf ÇHCnin gözüne girme ve egemenlerle ortak bir cephede yer alma hevesiyle o zamanki Sovyetler Birliğini baş düşman ilan edip ABDyi Sovyet sosyal emperyalizmine karşı müttefik yapmaya kalkmış; Türkiye solunu, Maocu kanatları da dâhil olmak üzere Sovyet sosyal emperyalizminin Türkiyeyi yıkma planlarının destekçisi bir sahte sol olarak hedefe koymuştu. Aslında mantık aynıdır. Doğu Perinçekin hastalıklı kafası, gerçeği sirkteki aynalar gibi çarpıtmakta ve dostları düşman, düşmanları dost haline getirmekte, bunun sonucu olarak da, kendisi de düşman safına geçmektedir.
Tamam, iktidar ihtirasıyla hastalanıp dostu düşman düşmanı dost haline getiren bir beynin sahibine bir şey demiyorum da. Ya bu hastalıklı beynin peşinden sürüklenen, onun her dediğini bir kelam gibi kabul edip kendi beyin hücrelerine karşı savaş açanlara ne diyeceğiz?
Strateji peşinde koşanların trajediye dönüşen kaderi
http://www.cagdasses.com/yazarlar/gun-zileli/243/dogu-perincekin-stratejisi-ve-trajedisi