Yeni yıla ''Nazım Olunmalı'' çağrısıyla giren Nazım Hikmet Kültür Merkezi, İstanbul Kadıköy ve Maltepede, Ankarada, İzmirde, Adanada, Diyarbakırda düzenlediği etkinliklerle komünist şairin 114. yaşını kutluyor.
Kutlamalarla ilgili NHKM'nin açıklaması şu şekilde;
Nâzım Hikmet 114 yaşında,
Okuma Tiyatrosu 15.yılında
Hayata bıraktıkları insanlığın geleceğine ışık tutan, yalnız bizim değil tüm dünya insanlığının ortak mirası Komünist şair-yazar Nâzım Hikmetin 114.yaş gününü selamlıyoruz.
Toplumsal çürümenin dibe vurduğu, umutların tüketilmesi için olmadık hokkabazlıkların yaşandığı; acının, kederin, hüznün, ölüm ve katliamların, talanların, yalanların, ayrıştırmanın üstümüze yağmur gibi yağdırıldığı şu acımasız günlerde Nâzıma ses katmak umuttur, aşktır, eşitliktir, özgürlüktür, barıştır.
2001 yılında, şimdilerde gericilik tarafından ölüme terk edilen Atatürk Kültür Merkezinde Okuma Tiyatrosu ile başlattığımız selamlamanın ilk metni, Memleketimden İnsan Manzaraları adlı o uzun soluklu şiirle olmuştu.
Aradan tam 15 yıl geçti. Bu zaman diliminde ustanın bilinmeyen tiyatro oyunları ülkenin yetkin tiyatro sanatçılarının katkılarıyla, aynı teknikle hayata katıldı.
Amaç; hem oyun yazarlığı alanındaki daralmaya geniş bir yer açmak hem de ustanın şairliği yanında, kendinin de çok önemsediği oyunlarını hayata katarak tiyatro hayatımızı zenginleştirmek, bilinmeyenlere ışık olmaktı.
Yönetmen-yazar-çevirmen Yılmaz Onay ustanın genel yönetmenliğinde 15 ayrı yapıt sahneye taşındı. Bu sürece 98 oyuncu katkı sundu ve her seferinde yüzlerce seyirci SES Tiyatrosu salonunu doldurdu.
Şimdi 114. yaşını selamladığımız Nâzımın; umuduna, aşklarına, sevinçlerine, hüznüne, eşitlik ve özgürlük tutkusuna yeniden el sürüyor, ilk yola çıkışımızda sahneye taşıdığımız Memleketimden İnsan Manzaralarını bu kez, Nâzım oyuncularının ve Kültür Merkezimizin bir parçası olan Tuncer Necmioğlunun oyunlaştırdığı haliyle sunuyoruz.
Şimdi yeniden ve inatla; yokluğa, yoksulluğa, hırsızlığa, düşmanlığa, ölümlere, yalana, talana, adaletsizliğe, sanat ve sanatçı düşmanlığına karşı, özgür, eşit ve gerçek barışın yaşanacağı bir gelecek için Nâzım Hikmet Olunmalı.
Bugün, yarın ve daima.
14 Ocak saat 20.00de SES Tiyatrosunda, 15 Ocakta Ankara ve İzmirde ve Anadolunun her köşesinde, Nâzıma ses olanlara selam olsun.
Etkinlik programı şu şekilde;
İSTANBUL
KADIKÖY NHKM
14 OCAK PERŞEMBE 20.00 SES TİYATROSU
Okuma Tiyatrosu 15. yıl
Memleketimden İnsan Manzaraları
Yazan: Nâzım Hikmet
Oyunlaştıran: Tuncer Necmioğlu
Yönetmenler: Metin Coşkun - Orhan Aydın
Yönetmen Yardımcısı: Eylem Aydın
Işık Tasarımı: Yüksel Aymaz
Oyuncular: Cezmi Baskın - Metin Coşkun - Levent Özdilek - Orhan Güner - Levent Ülgen - Cansu Fırıncı - Ender Yiğit - Ayşegül Alpak - Ali Gül - Orhan Aydın
15 OCAK CUMA 20.30 RUHİ SU SALONU
Film Gösterimi: Aynı Mahalleden İki Delikanlı (1957)
Dün gece Ses Tiyatrosu'nda Okuma Tiyatrosu'nu izledik.
2002 yılında AKM'de birkaç yüz kişilik bir salonda ilki yapılmıştı. Nâzım Hikmet'in 100. doğum yılında. Okuma Tiyatrosu, gerçekten özgün, önemli bir etkinlik. Şair Nâzım'ın, dünyanın birkaç çok büyük şairinden birisi olduğunu söylediğimizde yalan makinelerinin gıkının çıkmayacağı bu şairin, oyun yazarlığını hatırlatan bir anma.
Onbeşincisini yaptık bu anmanın. Zamana dayanmanın, zamana kafa tutmanın, girdiği yolda yıllara kafa tutmanın önemini bir kez daha anladım.
Bunu sermayenin gücüyle yapanlar var şüphesiz. Ülkemizde bilmemkaçonyılını deviren geleneksel yıllık şeyler var.
Devrimciler yaptığında iş biraz değişiyor. Cumhuriyetle yaşıt sermaye gruplarının ard arda kaç yıllık istikrarla yaptıkları işler başka, Nâzım'ın asırlık doğum yıldönümünde başlayan geleneği 15 yıl sürdürmek başka... Sermayenin yıllık planlarına sırtını vermek başka, Türkiye'nin Komünist Parti'siyle omuz omuza vermek başka.
Okuma Tiyatrosu'nda geçtiğimiz yıllarda şiirlerden derlenen teatral kurgular da izledik, yazarı Nâzım olan oyunlar da.
Bu yıl Tuncer Necmioğlu'nun Memleketimden İnsan Manzaraları adını verdiği şairin aynı adlı destanından esinlenen, yer yer ondan şiirler aktaran metni sahnelendi.
Necmioğlu, Nâzım'ı uyarlama hakkını kendinde görmüş, belli ki sahneleyen sanatçı yoldaşlar, dostlar da Necmioğlu'nun metnine aynı rahatlıkla dokunmuşlar.
Dünyada bir örneği daha olduğunu sanmıyorum. Bir şairin ya da yazarın yazdıklarından bir tiyatro oyunu çıkarmak mümkün. Ama 2006 yılında sonsuzluğa uğurladığımız Necmioğlu, bazı şiirlerini doğrudan alıp kullandığı Nâzım'a uzun pasajlar ekleme hakkını kendinde görebilmiş.
İzleyiciler ise Manzaralardan aşina oldukları kimi cümlelerin serpiştirildiği bambaşka bir metni başta yadırgasalar da kısa sürede benimsiyorlar.
Kendi adıma Necmioğlu'nun yaptığı denemeye saygı duyuyorum. Geleneksel Okuma Tiyatrosu performanslarından birinin Necmioğlu'nun metnine ayrılmış olmasını da yerinde buldum.
Şunun altını çizmek isterim: Ancak bir komünist sanatçının eseri bu kadar rahat uyarlanabilir, mülkiyet kaygısı, telif kaygısı, hatta fazlasıyla haklı sayılabilecek bir bireysel yaratı sınırlaması delinerek bu şekilde yeniden üretilebilir. Necmioğlu'nun uyarlama ya da hatta esinlenmesindeki kimi ögeler eleştirilebilir. Ama bunu yapmaya cesaret edebilmesi bile eser sahibinin komünist olması ile ilgilidir.
Türkiye Komünist Partisi, Nâzım'ın şiirlerinin mülkiyetinin bir bankanın elinde olması utanç verici ve kabul edilemez dediğinde, telif hakkından, sanatçının emeği ve eseri üzerindeki mülkiyet hakkından (!) dem vuranlar o yıllarda utanmadı belki ama gerçek değişmedi. (*)
Asıl meseleye geleyim, Nâzım'la aynı safta olma meselesine...
Önce şu: Okuma Tiyatrosu başlamadan önce salona sorulan peki sizce neden Nâzım Hikmet Olunmalı sorusuna ilk cevabı salondaki konuklarımızdan Tarık Günersel verdi.
Günersel'in cevabını hiç uygun görmedim demeyeceğim. Verdiği cevap yanlışlarla doluydu.
Günersel, Nâzım'ın Stalin'i eleştirdiği için partisinden atıldığını, Sovyetler Birliği'nin de eleştirilebilir olduğunu söyleme cesaretini gösterdiğini söyleyiverdi. Salondan çok kibar ve gerçekten çok olgun bir yanıt aldıktan sonra fazla uzatmadan sözünü bitirdi.
2002 yılında şairin 100. doğum gününü kutladığımızda piyasaya sürülen safsataları nasıl savuşturduğumuzu hatırlıyorum.
Nâzım'ın Stalin ile ilgili eleştirel tek şiiri belki de onun en Stalinist (!) şiiridir.
Kuruluşunu Stalin'e borçlu sosyalist ülkenin büyük bir hayranı olan ve bunu her fırsatta ve pek çok şiirinde dile getiren şair, taştandı, tunçtandı, alçıdandı diye başlayan ve Stalin'in çorbamızdaki bıyıklarından kurtulmanın mutluluğunu anlatan şiirini eşekçe bir Stalinistlikle yazmıştır. Nâzım, ömrünün sonuna dek kutsal bir kazanım olarak görmekte ısrar ettiği bu sosyalist ülkenin komünist partisinin genel sekreteri çıkıp da Stalin'in aslında ne fena şeyler yaptığını anlattığında bunu bir emir, yeni bir dönemin kalk borusu olarak anlamış ve yazıvermişti. Eşekçe dediğime bakmayın, Stalinist terimi ile karikatürize edilen bir sadakat varsa o budur.
Bu konuda çok rahatım. Kimilerinin salak muamelesi gösterme ihtimalini bile dert etmiyorum.
Sovyet sosyalizminin bir köylü çocuğundan (Kruşçev - Hruşov) devlet başkanı yaratabilmesi sosyalizmin mucizesidir. O köylü çocuğunun, bir köy eşeği kadar devrimci olamaması ise yine bizim trajedimiz...
Nâzım'ın yaptığına ise tek bir tanım getirebiliriz: Onun o çok övdüğümüz saflığı, çocukluğu.
En kötü halimiz böyle olsun!
Nâzım'ın Stalin hakkında yazdıklarından bir şeyler cımbızlayacaksak, ben manzaralardan bir bölümü tercih ederim. Stalin'le temsil ettiklerini ayırmadan, onu anlatan satırların öncesinden alarak aktarayım:
Moskova barikatlar yapıyor, tank çukurları kazıyordu.
Ve Puşkin'i dökme tunç mantosunun omuzlarında kar
ve ayakta, dalgın,
belki de yeni bir Evgeni Annegin yazıyordu.
Ve Kremlin'de çelik-adam
ve Kremlin'de Bolşevik
telaşa düşmeyen, şaşırmayan, tereddütsüz gözleri
ve pos bıyıklarıyla örtülü
yirminci yüzyılın en akıllı ağızlarından biri.
Ve granit kabrinde Lenin.
Ve karların üstünde muzaffer gülümseyişi onun.
Bu bir kutsama değil. Kişi kültü yaratma mı! Hadi ordan.
Bu içtenlikli, inançlı ve gerçek Stalin'i Nâzım'ın.
Bu bir.
Ve Nâzım'ın partisi...
Uzun uzadıya anlatılabilir. Yeterince yazıldı çizildi ve belki artık kabak tadı verdi.
Nâzım, partisini eleştirmedi. Nâzım partisine başka bir yön önerdi. Nâzım, partisinin de yanlış yapabileceğini gören, bir kenarda bunları söyleyen bir sanatçı değildi. Nâzım, partisinin sadık bir üyesiydi. Ağır aksak ilerleyen bir komünist partiye, kendi birikimi ve belki de toyluğu ölçüsünde yollar öneren bir militan. Elbette bunun mücadelesini yine o partinin içinde vererek...
Partimden koparmağa yeltendiler beni sökmedi diye haykıran bir şairin partisinden ayrılma nedenlerini anlatmak ağır bir mantık hatasıdır.
Sevdalınız komünisttir diyen şairi tanıyorsunuz. Bu şairin kendi kuşağındaki yüzlerce insanın bildiğini bellemiş birisi olduğunu da anlayın: Partisiz komünist olmaz!
Nâzım yaşarken bunu bellemiş ve belletmişti.
Şimdi ölümünden yıllar sonra hatırımızdan çıkmayan gerçek de budur: Nâzım'ı kartpostallarda yaşatan işportacılar bir yana dursun, Nâzım örgütüyle, örgütlü gücüyle yaşamaya devam ediyor.
Nâzım'ın okuduğum ilk şiiri Manzaralar'ın girişindeki Galip Usta'ydı. Yedi buçuk yaşındaydım. Bu şiir öyle bir yerleşti ki içime, yaşıtlarımın salya sümük okudukları Kemalettin Tuğcu'lara hiç ısınamadım. Galip Usta'nın gerçekliği ile bir kez çarpıldıktan sonra, fakir çocukların acıklı hikayelerini küçümsemeden edemedim.
Ne garip, yıllar sonra rast geldiğim (neden bu kadar gecikti bilmiyorum) bir şiiri ise pek sevilmiş bir Orhan Gencebay şarkısını diskalifiye ediyordu. Rembetiko'nun yurdunda Yunan Komünistlerinin de pek sevdiğini biliyorum. YKP Genel Sekreteri Kutsumpas geçtiğimiz aylarda meclisi inletti bu mısralarla.
Onunla bitireyim yazımı:
Bu dünya, bu korsan gemisi batacaktır,
taş çatlasa batacak.
Ve senin alnın gibi hür, ferah
ve ümitli bir alem kuracağız Pirayem.
(*) Şunu belirteyim, yine de bu durumda metnin Nâzım'a değil, Necmioğlu'na ait olduğunu vurgalamamız icap eder. Hatta belki Memleketimden İnsan Manzaraları adlandırmasını mutlaka bir ekle, Nâzım'ın manzaralarından farklı bir metin olduğu vurgusuyla sunmak...
(**) Yarın Kadıköy Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde Asaf Güven Aksel yoldaşla birlikte Nâzım'la ilgili böylesi alevli konulara bolca girip çıkmayı planlıyoruz.
12 Ocak, Nazım'ın doğum günü bugün. SOLportal'da Ayşe Şule Süzük hatırlattı. Duygulanmış, haklı...
Nazım Hikmet bir başka çünkü. Bir solcu, sosyalist için inanılmaz bir değer. Onunla tanışmak çok ama çok küçük yaşlara kadar gidiyor. Hatırlıyorum, ilkokula gidiyordum ve benden bir hayli büyük ve TİP üyesi olan amcaoğlum bana Nazım'ın ''Kuvayi Milliye Destanı''nı getirmişti. Sonra hep yanı başımızda oldu, hiç eksilmedi hayatmızdan.
Kitaplığı karıştırıyorum. Şiir kitapları bölümünden bir kaç kitap çıkartıyorum. Cem Yayınları 7.cilt, bir tanesi...162.sayfasında '' Ben Bir Yolculuk Yaptım'' diyerek anlatıyor kendini. Kendini, tanık olduklarını, yaşadıklarını....Şöyle bitiyor şiir:
Ben bir yolculuk yaptım.
ayışığında, günışığında,
yağmurun ışığında
dört mevsimle ve bütün zamanlarla birlikte,
böceklerle, otlarla, yıldızlarla birlikte
ve en namuslu insanlarıyla yeryüzünün,
yani bir keman gibi şefkatli,
henüz konuşamayan bir çocuk gibi merhametsiz,
henüz konuşamayan bir çocuk gibi cesur,
yani bir kuş kolaylığıyla ölmeye de,
bin yıl yaşamaya da hazır...
Nazım gerçekten çok başka. İyi şair, güzel şair, büyük şair olmak tamam da, komünist bir şair olmak çok farklı duyarlıkları da beyninde ve yüreğinde taşıyor olmak anlamına geliyor. Nazım böyle biri, komünist bir şair. Her komünist gibi devletin zulumhanesinden de geçmiş; büyük acılar yaşamış, büyük çileler çekmiş ve sonunda o uzun hapislik hayatından sonra Istanbul Boğazı'nın o hırçın sularında bir şilebe binip ülkesini terk etmek zorunda kalmış.( O yaşta askere alınacağı ve hatta Sabahattin Ali gibi öldürüleceği konuşuluyor, sağda solda...) Şilebe biniyor ve bir daha hiç göremeyeceği ülkesine güverteden son bir kez bakakalıyor.
Nazım'a ülkesine girişi yasakladılar; Nazım'a vatan haini dediler!
Bir şaire, üstelik komünist bir şaire yapılabilecek en büyük kötülüktü.
Hayatı hep dışarlarda ve ülkesine duyduğu o dayanılmaz özlem duygularıyle geçti... Ayşe Kulin'in ''İçimde Kızıl bir gül gibi'' kitapçığından:
''Geçip gitmiş günler gelin
rakı için sarhoş olun
ıslıkla bir şeyler çalın
geberiyorum kederden.''
Sonra, yine aynı kitapçıktan:
''Mavi bulutlar geçiyor mavi kubbelerin üzerinden
kırmızı bacaların,
beyaz kulelerin üzerinden mavi bulutlar geçiyor.
Bakıyorum Moskova'nın pencerelerinden birinden
seni düşünüyorum memleketim,
memleketim, Türkiye'm, seni düşünüyorum.''
Sevdadır Nazım Hikmet; baştan sona aşktır, özlemdir... Hep aşıktır, O... Mücadelesine, memleketine, yavuklusuna...
''Mavi çanakta cacık
Peynirli pide getirdiler,
-İstanbul'dayım sanki-
peynirli pide getirdiler,
susamlı, sıcak sıcak, yumuşacık...
Varna'da bu yaz günü,
çok hasta, çok muhacir şair için bile
bütün büyük laflardan uzak
bir bahtiyarlık -yaşamak...''
''Yaşamak güzel şey be kardeşim'' diyen büyük şair, doğum günün kutlu olsun; iyi ki varsın!
15 Ocak 1902 tarihi ailesinin nüfus kütüğüne yazdırdığı tarih, asıl doğumu 1901'in 20 Kasım'ıdır. SOLportal'dan Ayşe Şule yanılttı iki üç gün önce kutlamıştık; olsun, bir kez daha kutlayalım. Nazım için değmez mi?
16 Ocak kızımın da doğum günü. Arkadaşları eve gece baskını yaptılar pastasıyla, gönül almalarıyla... Bende kızımın doğum gününü Nazım'ın iki dizesiyle kutlamıştım; aynı şekilde Nazım'ı Nazım'la kutlamak yakışmaz mı?
''yapraklara, dallara, yeşillere allara
nice nice yıllara Nazım, nice nice yıllara ''
Bir de kendi sesinden Memleketim sevdasını anlatan şiiri...
Bu ileti en son melnur
tarafından 16.01.2020- 04:37 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.