Ilımlı İslamın kaybettiği ülke: TUNUS MUSTAFA K. ERDEMOL
Laik, solcu bloğun kendi aralarındaki anlaşmazlıklarından yararlanıp aradan sıyrıldığı için İslamcı Ennahdanın Tunusta yeniden söz sahibi olmasına aldanmamak lazım. İslamcılar için Tunus hiçbir zaman çantada keklik değil. Olmadı da zaten. Çünkü ülkede çok ciddi bir laik damar var. Arap Baharı adı verilen süreçte bile İslamcılar, iktidara gelseler bile, ülkede tam anlamıyla egemen olamadılar. Öyle ki sonraki iki ayrı seçimden yenik çıktılar.
Petrolü, doğal gazı, yer altı kaynakları olan bir ülke değil Tunus. Dolayısıyla bunlar yüzünden komşularıyla çatışma yaşaması da gerekmedi. Anlatırlar; 1964 yılında ülkenin Cezayir sınırına yakın bölgesi olan El Burmada keşfedilen petrol yatağından Cezayir de hak talep ettiğinde ülkenin kurucusu, ilk devlet başkanı laik önder Habip Burgiba savaşacak halimiz yok. Uzlaşma yolunu bulalım, olmazsa hepsini onlara verelim demiştir. O nedenle Burgibanın çok akıllıca yönetiminde komşu ülkelerin yapamadığı atılımlarla uğraşacak zamanı oldu Tunusun.
Burgiba eğitime çok önem verdi gerçekten de. Kadın erkek eşitliği konusunda ileri adımlar attı. Şahsi Ahval Mecellesi vardır Tunusun. Bir yasa yani. Bu yasa uyarınca çok evlilik yasaklandı. Kurumlar kelimenin tam anlamıyla laikleştirildi. Bu ve benzeri tüm modernleşme adımlarında Burgiba ülkenin önde gelen din adamlarından da yararlandı. Bunların arasında Tahir Bin Aşur gibi çok saygın, çok etkili olanlar da vardı.
Bağımsızlığın ilk dönemlerinde kabilelerin etkili olduğu, nüfusun yüzde doksanının kırsalda yaşadığı bir ülkede bunları gerçekleştirmek büyük iş. Burgiba bunu yazgıya boyun eğmeye alışmış, mukadderatın altında ezilmeyi özümsemiş bir insan sürüsünden, bir kabile yığınından, aşiret parçacıklarından, bir vatandaş topluluğu yarattım sözleriyle vurguluyor. Bunları yaparken ülkenin tutucu kesiminin tepkilerini göğüslemek için de adımlar attı Burgiba. 1959 Anayasasında onların hoşuna gidecek birçok maddeye de yer verdi. Tunus Anayasasında İslami devlet kavramını benimsememekle beraber İslamı anayasal bir kaynak haline getirdi. Ülkeyi Müslüman ilan etti ama devleti değil.
İslamcılığı geliştiren hatalar
Bugün Burgibanın en büyük yanlışlarından birinin muhafazakarları da modernleri de reforma ikna ettiğine inanması olduğu belirtiliyor. İslamcılığın gelişmesine herhalde bilmeden katkıları da oldu tabii. Eğitime fanatikçe bir tutkusu olan bu büyük devlet adamı ülkede tutuculuğun merkezi sayılan El Zeytune medresesinin gücünü hesaba katmadı örneğin. Oluşturduğu laik kurumların gericilikle baş edeceğini sandı. Kimileri reform projelerine El Zeytuneyi de katması gerektiğini söylerler. Bunu yapmayarak kurum ile takipçilerini yer altına itmekle suçlandığı da oldu. Bu medreseden yetişenlerin bağımsızlık öncesi Tunusta İslami mahkemelerde Kuran hükümleriyle karar verdiklerini, bunun günümüz Tunusunda da izlerinin olduğunu, buradan yetişenlerin camilerdeki vaazlarıyla halkın üstünde çok etkili olduklarını hesaba katmadı.
Bu medrese mensuplarının giderek El Kaide çizgisine savunduğu bir gerçektir. Ama gelişimleri(!) yavaş yavaş oldu. Önce camilerde toplandılar. Arapça eğitim veren yasal okullar açtılar. Aslında 1972den beri faaliyet gösteren İslamcılar 1981de İslami Yöneliş Hareketini kurarak kurumlaştılar. Bugün yapılan kimi değerlendirmelerde bunun Burgibanın en büyük hatalarından biri olduğu dile getirilir. Doğrudur da bu. Çünkü İslami Yöneliş Hareketi, devletin desteklediği Kuranı Kerimi Koruma Derneğinin içinde vücut buldu. Burada yine İslamcıların lideri Raşid Gannuşinin önderliğinde siyasal İslamın ülkedeki en büyük örgütlenmelerinden biri olan İslami Cemaat adlı gizli yapı doğdu.
İslamcıları durduran darbe
Bu gelişme o kadar hızlandı ki, Burgibayı 8 Kasım 1987de devirmek için İslamcıların bir hazırlığı bile vardı. Ama bu tarihten bir gün önce, yani 7 Kasımda Zeynel Abidin Bin Ali tarafından Burgibanın devrilmesi İslamcı darbe planını bozdu. Bin Alinin bu tarihten itibaren İslamcılara yönelik baskıcı politikaları çok önemlidir. O kadar, ama o kadar çok İslamcı tutuklandı ki, bu, İslamcıların yuvalandığı başka ülkelere de istihbarat paylaşımlarına yol açtı. Gannuşi ile diğer İslamcı liderler ülkeyi terk etti.
Arap Baharının başlamasından kısa bir süre ülkeye dönen Gannuşi bu kez havaalanında Talaal Badru Aleyna ilahisiyle karşılanacaktı. Bu Mekkeden ayrılmak zorunda kalan İslam peygamberi için söylenen bir ilahiydi.
Ennahda doğuyor
Yukarıda sözünü ettiğim İslami Yöneliş Hareketi, 1989da adını Ennahda olarak değiştirdi. Ennahdanın en büyük başarısı siyasi çalışmalar ile toplumsal çalışmaları birlikte yürütmesi oldu. Ülkedeki tüm camilerde örgütlenen tek hareket budur. Beş bin caminin tümünde örgütlenmiştir. Ülkenin her köşesinde 260dan fazla bürosu bulunmaktadır. Söylemlerinde, Tunus halkının uzun zamandır şikayet ettiği yolsuzluklara vurgu yapması taraftar sayısını çoğalttı. Somut öneriler getiremedi hiçbir zaman ama ajitasyon başarısıyla kitleler üzerinde etkili olabildi. Bazı kaynaklar devletten bile fazla parası olduğunu ileri sürdüler Ennahdanın. Kaynağı bilinmemekle beraber bu partiye uzun yıllar boyunca yurt dışından para aktığı vurgulandı sık sık. Ama yerelde de para toplamayı başardı Ennahda. İki kaynak söz konusudur burada: 1) İslami söyleme hep yakın olmuş olan yerel esnaf ile çiftçiler, 2) Özellikle Fransadaki Güney Tunus kökenli diaspora.
İstanbulda eğitim aldılar
Ennahdanın bir çok üyesinin İstanbulda eğitim gördüğü iddia ediliyor. Gannuşinin sürgünde yaşadığı İngilterede görüşlerinin biraz törpülendiği, bu nedenle Müslüman Kardeşlerden farklı bir yöntem izlediği belirtiliyor. O nedenle kimileri Ilımlı İslamın kaynağının Londra olduğunu söylerler. Ama Gannuşinin gizli bir dinleme kaydı durumun tam tersine işaret etmektedir. Gannuşi bu kayıtta taraftarlarına Şeriatı hemen talep etmemelerini, bir hastaya yavaş yavaş ilaç verir gibi şeriatı anlatmalarını ister.
Arap Baharını takip eden süreçte artık ılımlı İslam çizgisinde olduğu kabul edilen Ennahda iktidara geldiğinde çok az kimse bu kadar kısa süreceğini tahmin etmişti bu başarının. Şiddet olayları artmış, ekonomi krize girmiştir bu dönemde. Yaşam tarzlarına yapılan müdahaleler otel rezervasyonlarının iptallerine yol açmıştır. Döviz rezervleri tükenmiştir. Tunus hükümetine kredi veren tek kurum, bu tür ortamları seven Uluslararası Para Fonudur (IMF).
Ülkenin yavaş yavaş İslamileştirilmesi politikası Tunusun laik damarına çarptı. Tunusun Ennahda eliyle Afganistanlaşacağı korkusunu duyan kitleler Nida Tunus (Tunusun Sesi) partisine sarıldılar. Öyle ki partinin üye sayısında patlama yaşandı. Ancak son aylarda bu partinin içinde yaşan sıkıntılar sonucu bölünme baş gösterdiğinde İslamcı Ennahda partisi mecliste tek başına hükümet kurma şansını yeniden yakaladı.
Ama şu bir gerçek ki, güçlü laik, sol bir damarın bulunduğu ülkede Ilımlı İslamın bir kez daha etkin olması, toplumu sarması zayıf bir ihtimal. Ennahda, iktidara defalarca gelse de bu değişmez, çünkü Ennahda da artık bir düzen partisi. Tunusun Burgibanın başlattığı çağdaşlık projesinden vaz geçmeye niyeti yok. Bu son yıllarda karşılaştıkları İslamcı politikalardan sonra daha da güçlü sarıldıkları bir proje oldu çünkü.
Bu ileti en son dayanışma
tarafından 26.01.2016- 18:34 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Protestoların üzerinden beş yıl geçti
Tahrir Meydanı: Ortak kimlik
30 yıldan fazla ülkeyi demir yumrukla yöneten Hüsnü Mübarek ile temsilcisi olduğu rejime karşı ayaklanmaların başladığı yer olarak bilinir Tahrir Meydanı ama, 1919 yılında İngilizlere karşı da yığınsal gösterilerin olduğu bir meydandı. Arap Baharı adı verilen sürecin hemen sonrasında ülkede başlayan protesto gösterilerine ev sahipliği yapan Tahrir Meydanında hemen hemen her sınıftan gösterici vardı. 1919da da kadınlı erkekli binlerce yurtsever aynı meydanda toplamıştı. Bu meydan bu özelliğiyle toplumsal kimliklerin teke indiği bir kamusal alan olarak büyük önem taşıyor Mısır tarihinde.
Modern Mısırın yakın tarihindeki en büyük gösterilerden biri yine Tahrirde olmuştu. Dönemin diktatörü Enver Sedatın berbat ekonomi politikasına itiraz eden kitleler 1977 yılında yine Tahrirde toplanmışlardı. Sedat, sorumlusu olduğu ekonomik sorunların çözümü için Dünya Banlasına da IMFye de adeta yalvarır durumdadır. IMF bu başvuruyu bir tek şartla kabul eder: Mısır hükümeti başta ekmek olmak üzere temel gıda maddelerine yönelik sübvansiyonları kaldırmalıdır. Sedatın IMFin baskısıyla sübvansiyonları kaldırması sonucu ekmek fiyatlarının hızla artması kitlelerin ayaklanmasına yol açar. Mısır tarihinde Ekmek Ayaklanması olarak geçen en büyük isyanlardan biridir bu.
Dün beşinci yılı olan Mısırdaki ayaklanma ise Hüsnü Mübarek yönetimine karşı bir başkaldırıydı. Arap Baharının başlamasıyla 25 Ocakda başlayan kitlesel ayaklanma öyle boyutlara ulaştı ki, Mübarek 11 Şubat 2011de istifa etmek zorunda kaldı. Sorunun sadece Mübarekin gitmesiyle çözülmeyeceğini düşünen binlerce gösteri, sonrasındaki geçiş hükümetlerine karşı da kararlılıkla karşı durmaktan vazgeçmedi. Yine Tahrir meydanını doldurdular, günlerce polisle çatışıp taleplerini haykırdılar. Protestocular bir darbeyle, Muhammed Mursi adlı gericinin iktidarını yıkan, aslında halkın Mursiye karşı direnişini bir anlamda çalmış olan Aldülfettah el Sisinin İslamcılığa karşı görünen politikasına kısmi destek vererek Tahrir Meydanından çekildiler.
Tahrirden sonra ülke Sisi yönetiminde hızla emperyal politikaların bölgedeki araçlarından biri, haline geldi. Sisi, İsraille ilişkilerini korumak adına Filistinlilere karşı, özellikle Refah kapısı yoluyla ciddi ablukalar uyguladı. Öyle ki, Suudi Arabistanla birlikte ittifak yaparak ABD politikalarının da uygulayıcılarından biri oldu. Ülkede, siyasal İslamın etkisi kırılmakla beraber Sisinin baskıcı politikaları Tahririn kazanımlarını yok etmeye başladı.
Ufukta yeni bir Tahrir var mı henüz bilinmez. Ama İtiraz geleneği gelişmiş Mısır toplumunda her an yeni bir başkaldırıyla karşılaşmamız mümkün.
Beş yılı geride bırakan Tahrirde ne olduğunu bir kez daha anımsayalım:
25 Ocak: Sokaklara dökülen Mısırlılar bugünü öfke günü olarak adlandırdı. Binlerce gösterici iktidardaki Ulusal Demokrasi Partisinin merkezine, Dışişleri Bakanlığına ve devlet televizyonuna yürüdü. Polis göstericilere göz yaşartıcı bomba ve tazyikli su ile saldırdı. Mansura, Tanta, Asvan ve Asyutta gösteriler başladı.
26 Ocak: Gösteriler hız kesmedi. Beyaz Saray sözcüsü Robert Gibbs, gazetecilere yaptığı açıklamada hükümetin Mısır halkının evrensel insan haklarına saygı duyarak bir çözüm oluşturma yoluna gitmesi gerektiğini belirtti. Arap Ligi Genel Sekreteri Amr Musa ise Arap halkı bıkkın ve öfkeli diye belirtti.
27 Ocak: Protestocular, Kahire yakınlarında polisle çatıştı. İsmailiyede protestocular polisle çatıştı. Facebook, Twitter ve BBM (Blackberry Messenger) servisleri engellendi.
28 Ocak: Cuma namazının ardından devasa bir protestoya hazırlanan ülkede internet ve cep telefonu mesajlaşma hizmetleri kesildi. Müslüman Kardeşlerin 20 üyesi tutuklandı. Süveyş Kanalında 11 sivil öldürüldü. Mübarek, hükümeti fest ettiğini açıkladı ama öfke dinmedi.
29 Ocak: Mübarek, kabineyi görevden aldığını ancak kendisinin iktidardan çekilmeyeceğini belirtti. Tahrir Meydanındaki göstericiler, ordunun ateş açmasına rağmen dağılmadı.
30 Ocak: El Baradey meydanda kalabalığa seslenirken Başladığımız işin geri dönüşü yok dedi. Meydanda bulunan kalabalık bu seslenişi coşkuyla karşıladı.
31 Ocak: Mübarek, istifasını isteyen kalabalığa rağmen geri adım atmayacağını bildirdi. Göstericiler, ordunun direttiği sokağa çıkma yasağına meydan okumaya devam etti.
1 Şubat: Mübarek, televizyon konuşmasında, gelecek seçimlerde aday olmayacağını ancak görevi bırakmayı reddettiğini belirtti.
2 Şubat: Ordu Tahrir Meydanı ve diğer stratejik bölgelerde konuşlanmaya devam etti.
3 Şubat: Kahireden bildirildiği üzere Tahrir Meydanında hükümet karşıtı göstericilere açılan ateş sonucunda en az beş kişi hayatını kaybederken birçok kişi yaralandı.
8 Şubat: Protestocular çadır kente dönüşen Tahrir Meydanında toplanmaya devam ettiler. Bunun yanı sıra parlamentonun önünde de gösteriler devam etti.
9 Şubat: İşçi Sendikaları da protestolara katıldı.
11 Şubat: On binlerce kişi öfke içerisinde Mısır sokaklarına dökülürken Hüsnü Mübarek istifasını verdi ve yetkilerini orduya bıraktı.
12 Şubat: Sabahın erken saatlerinde insanlar kutlama yapmak için Tahrir Meydanına indi.
13 Şubat: Askerler Tahrir Meydanında bulunan protestocuları dağıtmaya başladı ve çadırların kaldırılmasını istedi.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.