Fatih Yaşlı'nın (yazısı) hatırlattı, bir kere daha yinelemekte yarar var; sosyalizmin toplumsal alandaki etkisini artırmaya ihtiyaç her geçen gün daha da artıyor. Sorun bunun için ne yapılması gerektiği konusundadır. Bir kere emekçi halkla, sınıfla aramızda var olan büyük mesafenin kapanmasına yönelik çalışmalarda bulunmak gerekiyor. Başka bir yolu yok. Ve AKP-MHP ittifakı iktidarda olduğu süre içinde de kategorik olarak muhalefete muhalefet etme siyaseti terk edilmelidir. Muhalefete vurarak CHP ve HDP'ye giden yüzü sola dönük kitleleri sosyalist partilere döndürmek olanaksızdır, ve tersine bu insanlarla aramızın daha da açılmasına neden olmaktadır. Bu dönemlerde girilen her seçimin bir referandum olduğu gerçeğinin de ıskalanmaması AKP-MHP bloğuna çalışan BBP ve Hüda Par gibi gericiliğin saflarına dolaylı olarak da savrulmamalı. Sosyalist solun önceliği böyle bir strateji üzerinde temellenmedikten sonra dile getirilen ''üçüncü seçenek'' veya ''komünist belediyecilik'' söylemlerinin de toplumda bir karşılığının bulunmadığı anlaşılmalıdır. Evet, ülkede bir öfke birikimi var, belki bir dip dalgası oluşuyor, bir öfke patlaması yaşanacak ama bu sürecin içinde ve mümkünse önünde olabilmenin yolu da bugüne kadar sonuçsuz kaldığını bir türlü göremediğimiz bu temel yanlışlıkta yatıyor. AKP-MHP otoriterliğini doğrudan karşısına almayan ve içinden geçtiğimiz süreçte muhalefete muhalefet etmeyi kategorik olarak benimseyen bir siyasetin ne söylerse söylesin, nasıl bir pratik içinde olursa olsun başarı şansı olamaz ve olmayacaktır.
Sosyalist solun gündemi sınıfın ve emekçi halkın gündeminden hiçbir şekilde soyutlanamaz. Bugün de böyle, yarın da böyle olacak.
Bu ileti en son melnur
tarafından 13.03.2024- 08:25 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Tersinden bakalım, sosyalistlerin nihai amacı sınıfsız ve devletsiz bir dünyaya ulaşma hedefine öncelikle ulusal ölçek içinde yakınlaşmak değil mi? Evet, öyle. Bunun için de önce sosyalist bir devrimi ve ardından toplumsal dönüşümleri sağlayacak adımlar atmak değil mi? Onun da yanıtı evet; peki bize bu süreçler için gerekli olan şey devrimci bir parti ise, bunda zaten bir sorun yok; ortalık bu iddialarla kurulmuş onlarca parti var. O halde neden bir şeyler iyiye doğru yol alması gerekirken, tersine hep kötüye gidiyor? Neden sürece etkide bulunamıyoruz? Bunun yanıtı sanırım bir türlü kalabalık olamayışımızda yatıyor. Bir türlü kitle kazanamıyoruz. Kitle kazanamayınca sınıf ta, emekçi kesimler de dönüp bakmıyor. O zaman kendimize sormamız gereken soru, nasıl başarabiliriz, nasıl kitle kazanabiliriz; ülkenin bu bölünmüş halinde neredeyse yarısını oluşturan, ilerici, yurtsever ve yüzü sola dönük kesimlere nasıl dokunabilir, onların heyecanlarına, coşkularına ve umutlarına nasıl ortak olabiliriz...-değil mi?
Tek adam rejimine doğrudan karşı çıkamayan, en azından sandıkta gerilemesini sağlayacak bir siyasetten uzak duran bir sosyalist partinin kazanmak istediği kitleyi bu şekilde yanına çekebilmesi, ona dokunabilmesi ve onların güvenlerini kazanabilmesi mümkün mü?
Hiç sanmıyorum, 14 Mayıs 2023 seçim sonuçları bu konuya bir açıklık getirmişti. Şimdi 31 Mart belediye seçimlerine gidiyoruz. Ve ne yazık ki, aynı yanlışta ısrar ederek istenilen sonucu alacağımızı varsayıyoruz.
İBB seçimlerinde AKP MHP, BBP ve Hüda Par ittifakına karşı kazanabilecek durumdaki adaya oy vereceğim. Bıçak sırtı bir seçim olacak gibi görünüyor ama işte, bu akşam, Trabzonspor o son golü yemeseydi iyiydi 🙂
Şimdi de ''çekilmeyi düşünüyoruz, her gün ölmektense bir kere ölürüz'' bağlamında bir şeyler söylemiş. Olmayacağını, olamayacağını, mümkün olmadığını bilmez mi? Ama işte dünyanın kendi etrafında dönmesini isteyenlerin genel tavrı bu. O kadar güzel transferler yaptık, her hafta bir hakem hatasıyla olsa da kazanıyoruz, tarihimizin en önemli sonuçlarını aldığımız bir ligi yaşıyoruz ama hala birinci değil ikinciysek, ve hala şampiyonluğun en büyük favorisi ezeli rakibimiz ise, demek ki, bizim-benim şampiyonluğumuzu istemeyen bazı güçler var'' iddiasına sarılmak böyle bir psikolojinin sonucu olsa gerek. Oysa rakibiniz de tarihin en önemli transferlerinden birini yaptı ve dahası rakibinizin teknik direktörü sizinkinden iyi ve yine rakibiniz sizin takımınızdan daha iyi yönetiliyor... Durumun açıklaması bu. Ama işte başta da söyledim, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan egosu yüksek insanlar için sonucun kabul edilmez oluşu, katlanılmaz oluşu farklı senaryolara sarılma ihtiyacını da beraberinde getiriyor. şimdi de gerekirse takımı ligden çeker, ikinci lige düşer, bir yıl oynayıp yeniden döneriz, demiş.
Mümkün değil.
Koskoca Fenerbahçe camiasına bu tavırlar, bu söylemler ve bu insanlar hiç yakışmıyor. Dün Trabzon'da yaşanan üzücü olayların nedeni salt Trabzon seyircisine bağlanmamalıdır. Futbolu o kadar kirlettik ve o kadar kötü bir iklim yarattık ki, dünkü olaylara fazla şaşırmamak gerek. Ve bu iklim değişmediği, daha farklı yönetici tipleri camiaların başına getirilmediği sürece ne ilk olacak ne de son.
Gebze belediye başkanlığı seçimleri de bir başka sıkıntılı konu. Gebze'de önceki seçimlerinde birinci parti AKP ikincisi CHP, aralarında da 10 puanlık fark var.31 Mart seçimlerinde TİP'in adayı genel başkan Erkan Baş. CHP ve DEM aday çıkarmayarak Erkan Baş'ı destekliyor, TİP karar almış eğer Erkan Baş seçilirse genel başkanlık koltuğundan ayrılacak. TİP toplumsal alanda etkisini arttırma uğruna genel başkanını feda mı ediyor, nedir?
Hangi sosyalist partinin siyasetiyle doğru bir pozisyon alabiliriz, sorusunun yanıtı bu içinden geçtiğimiz karanlık tünelde çok net ve çok açık: 1- AKP-MHP ittifakının başını çektiği tek adam rejimine doğrudan ve somut bir şekilde karşı çıkacak ve pozisyon alacak, ve 2- Sosyalizmi toplumsal alanda bir güç haline getirebilmenin yollarını arayacak ve bunu da başaracak. Bu ikisinden biri yoksa orada sınıf siyaseti, sosyalist siyaset diye bir şey yok demektir. Evet, bu kadar net. Zaman kimsenin konfor alanlarını koruma çabasına destek verme zamanı değil.
AKP sıradan bir burjuva partisi değildi, Ergenekon süreciyle Devlet bağırsaklarını temizlemiyor, AKP oraya yerleşmenin yollarını arıyordu, AKP'nin devletin tepesinden gitmesi gerekiyordu vesaire, vesaire...- bu ve benzer saptamalar, iddialar geçmişte mi kaldı şimdi? Zübük söylemleriyle her şey değişti, hepsi bir hale mi geldi? Ne oldu? Yoksa yine kendi üçüncü yol siyasetine uygun bir söylemi sosyalist siyaset olarak pazarlama çabası mı?
Hep eleştirecek değiliz ya, hakkını da verelim; SOLportal'ı okuyan biri TKP'nin toplumsal alandaki karşılığının ne olduğunu da bilmiyorsa partinin birinci ya da ikinci parti durumunda olduğunu sanır. Sadece bu da değil, TV.'de konuşurken değil de, sitede yer alan yazı ve yorumlarını okuduğunda K.Okuyan'ı da ana muhalefet lideri olduğunu düşünür. Böyle bir algı yaratmayı gerçekten becerebiliyorlar.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.