Çok söylüyoruz, çok söyleniyor, Türkiye bir kuruluş felsefesi olarak Kemalizm'le kapitalizmden kurtulamaz, ama sosyalistler hiçbir şekilde kuruluş felsefesinin gerisine de düşemez. Bu yüzden sahipleniriz Kemalizm'i-kuruluş felsefesini ve bu yüzden savunuruz cumhuriyeti ve Atatürk başta olmak üzere kurucu kadroları. Sosyalizmin tarihe yaklaşımı ilerlemeci özellik taşır ve toplumları ileri taşıyan her kişi ve süreci bu yüzden sahiplenir ve sahiplenerek aşabilme iradesi gösteririz.. Bu durum bugünün Türkiye'sinde cumhuriyete, kazanımlarına ve kurucu kadrolarına dört bir yandan saldırıların yapıldığı bir süreçte çok daha önemlidir ve önemsenmelidir. Tarihe yaklaşımı Marksizm'in ilerlemeci yaklaşımına uygun olmayan ideoloji ve siyasetlerin de halkta bir karşılık bulamayacağı ve sonuçta başarılı olamayacakları biliniyor.
Sosyalist solun bu konuları artık aşmış olması gerekiyor.
Ve umarım öyledir.
12 Eylül döneminde gözaltına alındıktan sonra bir faşist astsubayın emriyle dört beş askerin acımasız sopa darbeleriyle öldürülmüştü İlhan Erdost. İnsanın aklı almıyor, nasıl olabilir böyle bir şey? Bir insanı peş peşe inen sopa darbeleriyle öldürmek, nasıl bir vicdan? Ve üstelik yüzüne, kafasına inen her darbede ''ölüyorum'' diyen ''daha vurmayın, sabah kızımı görmeden çıktım'' diyen bir insana... Nasıl?
A.Kadir'in sözüydü, ''kim bilir, şu dünyada kaç insan suçsuz yere gitmiştir hokkanın altına'' demişti bir yazısında... İlhan Erdost da onlardan biriydi; Üstelik, üstelik sabah kızını görmeden, onu sıkı sıkıya sarılıp öpemeden çıkmıştı evden dışarı...Ve bir daha hiç göremeyecekti.
Hep yürek burkan sayfalar mı olacak hayatımızda? Kardeşimiz Hrant'ın ölüm yıldönümüne yanarken bir acı haber de Metin Uca'dan gelmişti. O güzel insanın da, daha dört gün önce attığı tivitle güzel haberini beklerken gelen o kötü haber? Ve üstelik sevindiğimiz şeye de bak; Barış Pehlivan tahliye edilmiş! Yahu adam üç ay özgürlüğünden yoksun bırakılmış bir hiç uğruna, sevineceğimiz şey de bu mu?
Yine karanlık bir gece, hep karanlık.
Ve sanki hiç sabah olmayacak gibi.
Bu ileti en son melnur
tarafından 18.11.2023- 07:03 tarihinde, toplamda 4 kez değiştirilmiştir.
Belediye seçimlerine dört aydan biraz fazla bir zaman kaldı. Eminim bütün partilerde olduğu gibi TİP'te de bu konuda detaylı bir çalışma yapılıyordur. 14 mayıs Antalya seçimlerine bir göz gezdirdim, TİP orada 76.599 oy almış. Antalya'nın çıkardığı17 milletvekili var ve CHP ile AKP 6'şar, İYİP ile MHP 2'şer ve HDP de 1 vekili 78.592 oy ile çıkarmış. Yani TİP'ten 1993 oy fazla alarak elde etmiş. Yani TİP 1 vekili 1994 oyla kaybetmiş. Kuşkusuz hesaplama biraz daha karmaşık bir süreç ama eminim TİP seçime girdiği 53 seçim bölgesinde benzer durumlar yaşamış ve çok az oy farkla da vekil çıkaramadığı yerler olmuştur. Şunu söylemek istiyorum. TİP bu belediye seçimlerinde kazanabileceği veya kıl payı kaybettirebileceği yerlerde HDP ve CHP ile diyaloga girmelidir. ( Kuşkusuz yapılacaktır.) İl bazında kazanmaya yakın partilerden CHP veya HDP'ye destek karşılığı güçlü olduğu bir ilçede onların desteğiyle ilçe belediye başkanlığı kazanabilir. Ve sanıyorum böyle bir çalışma ve karşılıklı dayanışma ilişkileriyle sosyalistler Tunceli-Dersim dışında belediye başkanlıkları elde edecektir.
2014 yılındaki ayrışmadan sonra HTKP tarafını seçen bir arkadaş altını çizmeye çalışmış ve ''çok iyi analiz yapıyoruz ama sokakta gerekeni yapamıyoruz'' diye yakınmıştı. Mealen böyleydi ve o zaman pek de anlamamış ve üzerinde de durmamıştım. Kendi pozisyonuna göre bir gerekçe yaratıyor diye düşünmüş de olabilirim. Ama gerçekten önemli ve üzerinde durulması gereken bir gerçek var: Olayları, süreçleri çok iyi analiz edebiliyoruz bu doğru ama sorun zaten burada değil, sorun bu gerçekleri olduğu gibi toplumsal hayata yansıtmakla karşılık bulabileceğimiz sanısına kapılmamızda yatıyor.
Oysa sosyalist solun toplumsal alandaki etkisini arttırabilmesinin yolu hiç kuşkusuz solun gereksindiği analiz ve perspektiflerden geçmektedir, bu doğru ama yeterli değildir. Başka bir deyişle olayları ve süreçleri sol bir analizle yorumlayabilmek konunun gerek şartı ise, toplumsal alandaki etkimizi arttırabilmenin yeterli şartı değildir. Yeterli şart o analizler, o perspektifler ışığında sınıfla, emekçi halkla, kalabalıkla bağ kurabilecek dili oluşturabilmek, olayı, süreci en yalın biçimde kitlelere anlatabilmenin bir yolunu da bulabilmekten geçiyor.
Örnekse, Türkiye'de bugün işlerin her zamankinden çok daha kötüye gitmesinin bir nedeni olarak solun toplumsal alandaki etkisini gösterip, örgütlenme sorununun altını çizmek doğru bir saptamadır ve gerek şarttır ama, yeterli midir, değildir. On yıllardır yaptığımız da bu zaten, olmuyor ve karşılık bulamıyoruz. Karşılık bulabilmek, emekçi halkla bir şekilde bağ kurabilmek, aradaki mesafeyi daha da düşürmek için gerek şartın ötesinde yeter şarta da ihtiyaç var. Sanırım solun genel anlamda eksikliği ve uzunca bir zamandır üstesinden gelemediğimiz sorun da bu. Sokağa-siyasete bu yüzden ihtiyaç var, diye düşünüyorum.
Geçmişte yaşanmış güzellikler hatırlandığında neden bir hüzün duyar insan? O güzelliklerin bir daha yaşanmayacağı ve bir daha asla geri gelmeyeceğini hissettiği için mi? İyinin kötüye karşı mücadelesinde sürekli alan kaybediyor oluşu mu bu? Böyle nitelendirebilir mi? Sürekli geriye gidiyormuşuz gibi geliyor bana. Dilimizde her şeyin güzel olacağına ilişkin bir güzel türkü var sürekli, hiç eksik olmuyor, ne ki, etrafımız değiştikçe, iyi olan kötü olana evrildikçe...-kötünün egemenlik kurmasını bile önleyemez olduk.
Kötüye gidiyor pek çok şey. ''Bir insanı sevmekle başlar her şey'' demişti Sait Faik, ama çok dillendirilmez, ardından da eklemişti: ''Burda her şey sevmekle bitiyor''. Sevgiyle başlayan bir şeyin bitmesi, devamının gelmemesi, getiremeyişimiz...
Erdal Eren'i anmak, onun hep 17 yaşında olduğunu hatırlayıp hatırlatmak solcu olduğumuzun bir gereği ise, benzer biçimde gericiliğin Şeyh Said anmalarına alkış tutmak, ya da sessiz kalmak da gericiliğe prim vermek anlamına gelmez mi?
Ne oluyor bize, dün Cumhuriyetin 100.yıl anmasını öylesine bir mitingle geçiştirmiştik, bugün şeriat tehlikesinin tavan yaptığı bir süreç yaşanıyorken Şeyh Said anmalarına karşı sessizliğe bürünme çabası içine girmeyi normal mi karşılayacağız?
Altını çizmekte yarar var, Türkiye sosyalizminin toplumsal alanda etkisini arttırmaya ihtiyaç var, tamam da, bu tavırları ''taktiksel'' olarak nitelemekle bile işin içinden sıyrılabilmek mümkün değildir. Bu ülkede solculuğun en öne çıkan niteliklerini yadsıyarak veya görmezlikten gelerek solcu olabilmek, solcu kalabilmek mümkün değildir. Solculuğu geri çekerek toplumsal alanda kitle kazanabilme çabası içine girmek bir çıkmaz yoldur. Solculuk bir anlamda fincancı katırlarını ürkütmekten geçiyorsa, hiç geri adım atmamak gerek. Daha sürecin başındayken yanlış yola savrulma tehlikesi olduğunu hiç unutmamakta yarar var.
Çınarcık'ta deprem... KAF yüzlerce yıldır altımızı oyuyor, stres biriktiriyor. Zamanı da çoktan geldi. Marmara'nın etrafındaki illerde büyük olasılıkla ardışıklı iki deprem olacak. Unutmamalı, olabildiğince hazırlıklı olabilmeliyiz.
***
''Ardışıklı iki deprem olacak'' demişim ama vurgulamam gerekirdi, hem oldukça büyük ve hem de oldukça yıkıcı iki deprem olacak. Hurafe değil gerçek.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.