TCnin Kobani karşısındaki tutumu açısından son derece hızlı bir durum değişikliği yaşandı. ABD son on günde, daha önce ağırdan aldığı Kobani etrafındaki bombardımanı yoğunlaştırdığı gibi YPG ile de açıkça işbirliğine girişti. YPGden bir kişi bombardımanların yönetildiği merkeze koordinasyona yardımcı olmak üzere alındı ve böylece bombardımanların daha etkin olması sağlandı. RTE Pazar günkü konuşmasında (19.10.14) şöyle dedi: Son günlerde bir şeyler dolaşmaya başladı. Nedir o? PYDye silah desteği vermek ve PYDye verilecek silah desteğiyle IŞİDe karşı burada bir cephe oluşturmak. Tamam da PYD şu anda bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir terör örgütüne kalkıp da bize dost olan NATOda beraber olduğumuz Amerikanın böyle bir desteği, açıktan açığa söyleyerek bizden evet ifadesini, yaklaşımını beklemesi çok çok yanlış olur, böyle bir şeyi bizden beklemesi mümkün değil, böyle bir şeye de biz evet diyemeyiz.
terörist PYDye ABDden silah yardımı
Obama RTEnin yanlış olur dediği işi bu kez kendisi yerine getirdi ve RTEnin bu lafları ettiğinin ertesi günü ABD uçakları Talabaninin temin ettiği söylenen askeri ve insani malzemeyi uçaklarla havadan Kobaniye indirdi. Beyaz Ev sözcüsü de Türkiyeye sordunuz mu sorusuna haber verdik demekle yetindi. Sanki ABDnin atacağı adımlar için kendi kendine gelin güvey olan RTEnin evet demesini beklediği vardı!
Yine TCnin, PKKnin bir uzantısı olarak görüp terör örgütü saydığı PYDye yardım etmenin bir sorun oluşturup oluşturmadığı sorulduğunda da, aynı sözcü ABD yasalarına göre PYD terör örgütü değildir . dedi.
RTEnin düşman ilan ettiği ve yıkmaya çalıştığı Suriye rejimine karşı mücadele eden ve kendisini savunmak için oluşturulmuş olan bir örgütü nelere dayanarak terör örgütü olarak damgaladığını anlamak mümkün değil; kendilerinin de bunu izah etmesi epeyce bir akıl oyunu gerektiriyor. TCnin barış görüşmeleri yürüttüğünü iddia ettiği PKK ile bağlantısının olduğunu söyleyerek bu bağlantının otomatik olarak TCnin de düşman olduğu başka bir ülkede savunma faaliyeti sürdüren bir örgütü nasıl terör örgütü kılacağını anlamak mümkün değil. Kuzey Kürdistan Kürtleriyle barış yapacak, Güney Kürdistan Yönetimiyle en yakın ilişkileri sürdürecek ama İslam devleti tarafından katliamdan geçirilme tehdidi altında bulunan Rojava Kürtlerini terörist ilan edecek. Her şeyleri yalan üzerine kurulu.
PKK yeniden terör örgütü
Elbette işin daha başında da bir başka büyük problem var: PYDnin terör örgütü olarak, nitelenmesinin Kobaniye yardım meselesi dolaysıyla öne çıkarılması. TC PKKyi terör örgütü olarak haliyle damgalamıştı. Ne var ki, barış görüşmelerinin başlamasından beri bu mesele eski kategorik konumunu kaybetmişti. Kamuoyundaki tepkileri en aza indirme amacına da yönelik olarak bölücü terör örgütü, terör örgütü başı, bebek katili gibi tahrik edici nitelemeler mümkün olduğunca kullanılmıyordu. Zira hükümet kararlı bir biçimde barışı getireceğini, PKKyi dağdan indireceğini ve bu konuda da Öcalan ile bir mutabakata varmış olduğunu iki günde bir beyan etmekte ve bundan siyasal fayda temin etmekte idi. IŞİDin Kobaniye saldırtılmasından ve Kobaniye yardım konusu gündeme geldikten sonra RTE ve ADnin dilinden PKKnin terör örgütü olduğu düşmez oldu. Hatta o kadar tehlikeli bir terör örgütü ki, onun dokunduğu PYDde birden terör örgütü oldu. Üstelik bu ikinci terör örgütünün eşbaşkanı Salih Müslim müteaddit defalar hükümetin davetiyle Türkiyeye gelmiş ve devlet yetkilileriyle görüşmeler sürdürmüş biri. RTE maşallah iyi alıştı teröristlerin topraklarında cirit atmasına!
İşte bu teröristler şimdi en azından ABDnin taşıyıcılığıyla Talabaninin gönderdiği denilen silah ve insani yardım malzemelerini alıyor. RTE ve avanesinin beyanları ve tutumları gerçekten ipe sapa gelmez bir nitelik kazınmış durumda.
Kobaniye Peşmerge göndermek
Ama mesele burada bitmiyor tabi. Tam tersine burada bir başka büyük mesele başlıyor:
TCnin birdenbire Barzaninin göndereceği peşmergelerin geçişine izin vermesi. Neresinden baksanız şaşırtıcı bir adım. Bu zamana kadar Barzaninin yardım edememe gerekçesi TCnin geçiş için izin vermemesi idi. Ne var ki, ABDnin silah yardımının ortaya çıkmasıyla birlikte birden Barzaninin önü açıldı ve Kobaniye Türkiye üzerinden peşmergelerin taşınması kabul gördü. Bu tutum değişikliğine, ne ABDnin baskılarının yol açtığını, ne de RTEnin yüreğini yumuşatan Barzaninin ricalarının rol oynamış olduğunu söyleyebiliriz. Bu işte RTEnin ortaya çıkan yeni durumdan yararlanma üzere bir oyun kurduğunu en azından Kobane Kantonu eşbaşkanı Enver Müslimin şu sözlerinin irdelenmesinden çıkarmak mümkün:
Peşmergenin bize gelmesinden çok, bize silah gerekiyor. Eğer Peşmerge gelecekse YPG ile irtibata geçsin. İhtiyaç olursa, YPG gelin der. Eğer olmazsa silah yardımı yapın der. İhtiyaç olmazsa Peşmerge, kendi bölgesinde IŞİDe karşı savaşsın, bize silah da göndersin. Savaşacak gençlerimiz var.
Bu sözler apaçık biz burada peşmerge istemiyoruz anlamına gelmektedir. Zira Enver Müslim İhtiyaç olursa, YPG gelin der. diyor. Bu aynı zamanda onlara gelin demedik anlamına gelir.
Bu gelecek peşmergelerin daha önce Barzani tarafından toplanan Suriyeli Kürt askerler olduğu söylentisi de buna eklendiğinde, Kantonlarda çok başlı askeri güç yaratma yoluna gidilmek istendiği düşüncesi akla gelmektedir. Bu tam anlamıyla Rojava devriminin içten çökertilmesi hesabıdır.
Kobani kantonu sözcüleri ta başından beri şunu söylemektedirler: Biz buraya kimsenin asker göndermesini istemiyoruz. Ne ABD, ne Türkiye. Bizim istediğimiz, İslam Devletine yardım edilmesin ve bizim silah temin etmemize engel olunmasın. Parasını da kendimiz verelim ve satın alacağımız silahların geçişine izin verilsin.
Yeni taktik:
Rojava devrimini içten yıkmak!
RTE bu tutum değişikliğiyle bir önceki taktiğini değiştirdi. Neydi bir önceki taktik: İslam Devletini Kobane üzerine gönderip kısa bir zamanda yıkılmasını sağlamak. RTE bu hevesini Antepte Suriyeli mültecilere verdiği Kobani düştü düşecek! müjdesiyle sergilemişti. Bu beklenti içerisinde olan RTEnin hesabı daha da temelliydi: direnişçilere yardım edilmesini engellerken, şehrin boşaltılmasına mümkün olan yardımı yaptı. Böylece meseleyi dünya gözünde iki terör örgütünün çatışmasına indirgeyeceğini ve müdahale edilmesini önleyebileceğini düşünüyordu. Ardından da İslam devleti kazandıktan sonra kurtarıcı olarak müdahale edecek ve eldeki Arap nüfusu buralara yerleştirip Kürt çoğunluğun ortadan kalkmasını sağlayacak ve böylece Kanton gibi bir yapı kalmayacaktı. Ama Kobanenin muazzam direnişi bu hevesi kursağında bıraktı. Direnişin yarattığı dünya vicdanı ve ABDnin esasında İslam Devleti (İD) güçlerini Iraktan çıkarıp Esadın başına bela etme doğrultusundaki hesabının Kobaneye takılıp kalması ABDyi İD güçlerini buradan uzaklaştırmak zorunda bıraktı. ABDnin böyle bir adımı atması RTEnin taktiğinin de sonunun gelmesi demekti. Bu nedenle RTE ABD yardımıyla muzaffer olacak bir PYDyi engelleyebilmek için şimdi işe müttefiki Barzaniyi karıştırmaya karar vermiş durumda. Muhtemeldir ki, Hewler de Salih Müslimle yapılan görüşmelerde Kobane kantonunun tek başına PYDnin elinde kalmamasına çaba gösteriliyor. Bunu için Suriyeli diğer Kürt partileriyle görüşmeler yapıldı ve yeni bir uzlaşma zemini yaratılmaya çalışıldı. İddialara göre 5 maddelik bir anlaşmaya varıldı.
TCnin Peşmergenin Kobaniye ulaşması için koridor açmasını ABDnin hava yardımlarını kesmek için bir manevrada olabileceği söyleniyor. Aslında bu iki durumun birbiriyle çelişen bir yanı yok. Tersine birbirini tamamlar mahiyetteler. ABD dış isleri sekreteri Kerry Endonesyada yaptığı açıklamada Bizim net bir şekilde söylediğimiz şuydu: Bunu (IŞİDe karşı savaşı) devam ettirecek olan Peşmerge ya da diğer grupları oraya (Kobani) vardırmamıza yardım edin, biz de bunu (silah yardımı) yapmak zorunda kalmayalım. demişti. İşin esası ABD de, mecbur kalmasa, RTEnin İD ve Esad takıntılarına takılmasa PYDlilere hiz de yardım etme niyeti yoktu. Kerrynin şu sözleri neden mecbur kaldıklarının bir kısım gerekçesini açıklıyor: IŞİD, Kobani denilen bu yerde büyük bir sayıyla varlık gösteriyor ve bizim dostlarımızın, Türklerin karşı çıktığı bir grubun bir şubesi olan, küçük bir insan grubuna saldırarak bu çatışmayı sürdürmeyi seçti . IŞİDe karşı yiğitçe savaşıyorlar ve biz burada buna gözlerimizi kapayamazdık. IŞİDle savaşan bir topluluğa sırtımızı dönmek, özellikle de şu sırada bizim için sorumsuzca ve ahlaken çok zor olurdu.
Emperyalistlerin ne zamandan beri ahlaklı olduklarını soruşturmaya gerek yok. Daha Obama iki ay önce İDnin Musul saldırısını, Şengalde Ezidi katlimamını ve Telaferde Türkmen katliamını, hatta Hewleri düşme aşamasına getiren gelişmeleri Malikiyi düşürmek ve işbirlikçi bir hükümetin kurulmasını sağlamak için çok rahatça seyretmiş ve bunu ikrar da etmişti. Ama bir gerçek de var ki, tüm dünya kamuoyunun kendilerine IŞİDe karşı yiğitçe savaşan bu insanlara nasıl oluyor da gözlerinizi kapıyorsunuz?. IŞİDle savaşan bu yiğit Kürtlere nasıl sırtınızı dönüyor, sorumsuzca ve ahlaksızca davranabiliyorsunuz? Sorularını sormakta olduğunu duyuyorlardı. Daha kötüsü bu sorular ABDde de yüksek sesle dile getiriliyor ve Temsilciler meclisi seçimlerini kaybetmiş olan Demokratların 4 kasımdaki Senato ve gelecek yılki başkanlık seçimlerini de kaybetmelerine yol açacak ciddi bir dezavantajın oluşmasına RTEnin hatırına daha fazla katlanamayacaklarını görüyorlardı. Sonuç RTEnin İslam devletini ABD saldırılarından korumak için bulduğu kırk bahanenin kırkının ayakları birbirine takılınca ABD RTEye sadece saldıracağını bildirdi.
Kantonlar yıkılmalıdır!
Bugüne kadar herhangi bir yardımı Türkiyenin izin vermemesine bağlayan Barzaninin bu geçiş iznini ABD yardımının başlamasından sonra TCden almış omasını hayra yormak mümkün değildir. TC dıştan İslam Devletini saldırtarak yıkamadığı Rojava devrimini bu kez de Barzani yardımıyla içten yıkabileceğini hesaplamaktadır. Silah geçirilmesine katı bir biçimde karşı dururken TCnin birden bire bu plana evet demesinin bir başka anlamı yoktur.
Rojava kantonal yapısıyla Türkiyede Kürdistan meselesinin çözümünün somut ifadesini gözler önüne diktiği için, RTE hükümetinin oyunlarını çok açık biçimde deşifre ettiği ve bir yönetim biçimi olarak aynısının Türkiyede de var olabileceğini gösterdiği için RTEyi çıldırtacak derecede rahatsız eden bir kurumlaşmadır. Çünkü onun Kürt halkının kollektif haklarına duyduğu en ufak bir yakınlık yoktur. Bir takım hak kırıntıları ile, PKKyi köşeye kıstırıp razı edebileceği günlerin hesabını yapmaktadır.
Barzani için de, onun tüm serveti ve idareyi merkezin elinde toplayan anlayışına karşı, iktidarı yerellere yayan, tabana yakınlaştıran bir yönetim biçimi olması dolaysıyla en az RTE kadar cin ifrit edici bir özelliğe sahiptir. Ayrıca Rojava kantonlarının başarılı olması demek PKKnin Güney Kürdistanda da itibar kazanması ve iktidar tekelinin kırılması anlamına gelecektir. Zaten şimdiden İslam Devletine karşı verilen muazzam mücadelenin yarattığı sempatiyle Ezidi halkının kantonal özerklikten söz etmeye başlamış olması mikrobun yayılmaya devam ettiği konusunda Barzani için yeterince uyarıcı olmuştur.
Sonuç olarak, RTE rojava kantonlarının yıkılmasını canı gönülden arzularken, bunun olmadığı koşullarda Barzani yandaşlarının denetimine geçmesi ve böylece Türkiye ve diğer Kürdistan parçaları için örnek olma özelliğini kaybetmesi yeterli olabilir. Bu noktada çıkarlar çakışmakta ve ortak çözüm için kapalı kapılar anında açılmaktadır. Zira biraz gecikilir ve Kobani aldığı yardımlarla İslam Devletini TCye ve Barzaniye rağmen püskürtür ve bağımsız bir biçimde kendi kaderine sahip olabilirse her iki taraf için de en istenmeyen durum ortaya çıkmış olacaktır.
Onun için kobaniye acilen peşmerge gitmeli!
Sendika org.
Bu ileti en son umut
tarafından 23.10.2014- 18:14 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Kobanê düşmeyince Erdoğan rahatsız oldu: PYDyi desteklemeyiz, ABDnin İncirlikte ne istediği belli değil, Varsa yoksa Kobanê. Neden?
Cumhurbaşkanı Erdoğan Afganistan dönüşünde uçakta soruları yanıtladı. Abdullah Öcalanın İmralıdaki koşullarının iyileştirilmesi talebinden, çözüm sürecine, Kobanê Savaşından ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyona kadar çok çeşitli konularda açıklamalar yaptı
El Cezire Türk muhabiri Didem Özel Tümerin haberine göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, günübirlik Afganistan ziyaretinden dönerken gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, PKK lideri Abdullah Öcalanın İmralıdaki koşullarının iyileştirilmesi taleplerine Yapılması gereken her şeyi devlet yapmıştır yanıtını verdi:
Bundan daha ilerisi zaten olamaz. Herhalde kalkıp özel bir villa tahsis edilecek hali yok. Şu anda orada 2 odası var, 2 odasının dışında televizyonu, bunların hiçbirisi yoktu. Bunun dışında oradaki diğer beş mahkûmla sürekli görüşebilme imkanı var. Bunun dışında daha ne olacak? Başmüzakereci vesaire gibi bir şey Bunlar çok büyük tehlike, çok büyük yanlış. İstihbarat Müsteşarımız zaten gidiyor, kendisiyle görüşülmesi gereken konuları görüşüyorlar. Benim Cumhurbaşkanı olarak kanaatim, kesinlikle bugüne kadar olan tecrübemle 11 yıllık tecrübemle budur. Böyle bir genişletilmesi, şusu busu Ne kadar genişletilecekse zaten genişletilmiş. İmkanlar, her şey verilmiş. Sağlık noktasında tedavi vesaire her şey aksatılmadan yapılıyor.
Erdoğan son dönemde çözüm sürecinin bileşenlerinde değişiklik olduğunu söyledi.
Son zamanlarda dikkat ederseniz bir şeyler değişti. Nedir o değişen? İmralı farklı bir havada, dağ farklı bir havada, parlamentodaki temsilcileri farklı bir havada. Böyle bir ayrışmanın böyle bir bölüşmenin olduğu yerde ülkemi karıştıranların hali ortada.
ABDnin evet ifadesi beklemesi yanlış olur
Erdoğan, Türkiyenin ABD öncülüğündeki koalisyonda yer alması için 4 şartı olduğunu hatırlatarak, bunları, uçuşa yasak bölge, güvenli bölge, eğit-donat ve Suriyede rejim değişikliği olarak sıraladı. Erdoğan PYDye silah verilmesinin ise sözkonusu olamayacağını söyledi:
Son günlerde bir şeyler dolaşmaya başladı. Nedir o? PYDye silah desteği vermek ve PYDye verilecek silah desteği ile IŞİDe karşı burada bir cephe oluşturmak. PYD şu anda bizim için PKK ile eştir. O da bir terör örgütüdür. Yani bir terör örgütüne kalkıp da bize dost olan, NATOda beraber olan Amerikanın böyle bir desteği, açıktan açığa bunu söyleyerek bizden böyle bir evet ifadesini, yaklaşımını beklemesi bir defa çok çok yanlış olur. Böyle bir şeyi bizden beklemesi mümkün değil, böyle bir şeye evet diyemeyiz.
İncirlikte istenen belli değil
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD İncirlik Üssünü talep etti mi? sorusuna ise şu yanıtı verdi:
İncirlik meselesi ayrı bir mesele. İncirlikte bizden istenen ne, henüz belli değil. Bunu gördüğümüz anda değerlendiririz. Bizim güvenlik birimleriyle otururuz bunları konuşuruz. Uygun gördüğümüz bir şey varsa evet deriz ama uygun değilse buna evet dememiz tabii ki mümkün değil.
Güvenli bölgenin bir işgal hareketi olmadığını belirten Erdoğan, Suriye içinde arazi şartlarına göre 5, 15 ya da 25 km derinlikte olabileceğini söyledi. Erdoğan, konunun ABD, TSK ve Dışişleri Bakanlığı tarafından görüşüldüğünü belirtti. Ancak Türkiyenin şartlarından taviz vermesinin sözkonusu olmadığını vurguladı:
Ama şu anda bakıyorsunuz, Dışişleri Bakanları sözcüleri gerek Amerikada, gerek Avrupada bir şeyler söylüyorlar. Bunların bir kısmından haberimiz var, bir kısmından haberimiz yok. Ama haberimiz olan konularla ilgili dediğim gibi biz o 4 başlığı önemsiyoruz. Buralardan taviz vermek mümkün değil. Hele hele biz PYDye silah verelim Sen şu anda arazide rejime karşı, IŞİDe karşı mücadele verenlere niye bugüne kadar vermiyorsun bu desteği? Madem böyle bir destek vereceksin, arazide şu anda rejime karşı da, IŞİDe karşı da mücadele verenler var. Onlara ver.
PYD dendiği zaman rahatsız olurum
Şimdi biraz gerçekçi olmamız lazım. Burada kalkıp da PYD dendiği zaman, ha ben o zaman bu işten ciddi manada 77 milyonun sorumlusu olarak rahatsız olurum. Tıpkı Kobanêye sahip çıkıyoruz diyerek ülkemi karıştıranların Kobanê dışındaki bölgelerde 250 bin insanın öldürülmesinden rahatsızlık duymadığı bir tabloyu görüyoruz.
Varsa yoksa Kobanê. Neden?
Erdoğan Suriye konusunda sorulması gereken bazı sorular olduğunu söyleyerek bunları şöyle sıraladı:
Şu anda niye Suriye sorusunu da sormak lazım. İlla da niye Kobanê diye sormak lazım. Irakın üçte biri gitti. Acaba bu üçte birde niye hiç rahatsız değiller bunlar. Bu soruyu da sormak lazım. Şu anda bu üçte bir ile ilgileniyorlar mı? Sadece varsa yoksa Kobanê. Neden? Bunlar manidar.
Mesela İngiltere sadece Irak diyor. Niye sadece İngiltere, sadece Irak diyor da Suriye de demiyor. Biz hep söylüyoruz şu anda bizim 1290 km sınırımız var. Bütün dert bizde. Kalkıp bu dostlar hiçbiri Ya senin derdin nedir?, Senin ihtiyacın nedir? böyle bir şey sormuyor. 4.5 milyar dolar şu ana kadar biz harcama yapmışız. Bunların hiçbirinden böyle bir şey tınlamıyor.
Paralel yapı ulusal güvenliği tehdit unsuru
Erdoğan 30 Ekimde yapılacak MGK toplantısında cemaate karşı atılacak yeni adımlar konusuna da açıklık getirdi. Ay sonunda kuruldan önce paralel yapı konusunda tavsiye kararı çıkması, bunun Bakanlar Kurulu Kararı ya da Kararlarına yansıması ve son adım olarak da Kırmızı Kitap olarak bilinen, Milli Güvenlik Siyaset Belgesine (MGSB) girmesi gündemde. Erdoğan paralel yapının ulusal güvenliği tehdit eden unsur olarak MGSBye girmesinin anlamını şöyle açıkladı:
Bu neyi getirir? Bu yargının da, uluslararası camianın da bu tür olaylara bakışını değiştirir. Önemli bir adımdır bu. Çünkü dostluk, kardeşlik bağlarıyla birbirine bağlı olduğunu söyleyen ülkeler bu tür şeylerde eğer o ülkenin gerek Bakanlar Kurulu, gerek Milli Güvenlik Kurulu gibi önemli bir kurumunun almış olduğu kararı veya tavsiyeyi gözardı etmezler. BMGKda 140 ülke manevra yaptı
Erdoğan Türkiyenin ikinci kez aday olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) geçici üyeliğini kaybetmesi konusunda ise tepkiliydi. Erdoğan Türkiyeye oylama için söz veren 140 ülkenin manevra yaptığını söyledi:
Bize söz verenlerin, 140 ülke söz verdiği halde, 140 ülkenin nasıl manevra yaptığını görmek, çok açık net bir şeylerin nasıl döndüğünü ortaya koydu. Ki ondan sonra da tabii İspanyanın seçilmiş olmasından herhangi bir üzüntümüz falan yok ama İspanyol Dışişleri Bakanına sarılanlar bizi tabii bayağı ilgilendiriyordu. Çünkü onlarla farklı bazı birlikteliklerimiz vardı. Bunlar da tabii kendilerini orada ele vermiş oldular.
Sendika.Org
Bu ileti en son umut
tarafından 23.10.2014- 18:19 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
RTE barış kelimesini hiçbir zaman adil bir barış anlamında kullanmadı. Aklı fikri barış oyunuyla PKKyi nasıl zayıflatacağı ya da parçalayıp yok edeceğindeydi. Onun için adil bir barışın dilini değil sürekli düşmanlık dilini kullandı. PKK, barış dilinin düşmanı düşman olmaktan çıkarmak dolayısıyla mücadele heyecanını düşüreceğini bilmesine rağmen diyalog olabilmesi, müzakere sürdürülebilmesi için dilini neredeyse tümüyle değiştirdi, savaşı dışta bırakan ve geleceğin barışçı ilişkilerinin temeli olabilecek bir dil tutturdu. Ne var ki, RTE Cemil Bayıkın deyişiyle Bu zihniyetle ne çatışmasızlık olur ne de bir süreçten söz edilebilir. Zaten hiçbir zaman gerçek anlamda bir çözüm süreci olmadı.
RTE barış görüşmeleri yapıyoruz derken imkan olarak gördüğü her fırsatta PKKnin ve Kürt halkının üzerine saldırdı. Kobaninin İslam Devleti tarafından kuşatılmasını RTE sağladı ve onun düşürülmesiyle PKKyi zayıflatacağını ve kendi şartlarını kabule zorlayacağını hesaplıyordu. Kobane düşseydi, PKK RTEnin şartlarını kabul edecek ölçüde zayıflar mıydı, çok şüpheli. Çünkü PKK bugünkü durumuna İslam Devleti gibi herhangi birilerinin ona açtığı özel imkanlarla gelmedi; kendisini taş taş üstüne koyarak inşa etti ve bu güce ulaştı. Büyük kayıplara uğradığı dönemler de oldu ama yeniden gücünü toparlamayı başardı. Ve eğer öyle kötü bir akibetle karşılaşsaydık, TCyi nasıl bir felaketin saracağını, Kobani direnişine destek için ortaya konulan serhıldanlar gösterdi. Buna bir de gerillanın müdahalesinin eklendiğini düşündüğümüzde, TCnin çok kanlı bir iç savaşa yeniden döneceğini söylemek aşırı bir iddia olmaz. PKK gerçekten çok ihtiyatlı davranıyor ve zincirlerin birden boşanmasına izin vermiyor.
Kobani bir bumerangdır
Ancak şimdi RTEnin PKKye fırlattığı silah dönüp kendisini vuracak gibi görünüyor. Kobani şimdiye kadar olan direnişiyle zaten RTEye müthiş bir darbe olarak geri döndü. RTEnin yaptığı bütün hesapları bozdu; Kürdistan Özgürlük hareketi, RTEnin yalancı barış sürecinde gösterdiği sahici barışçı tutumlarıyla hem Türkiye hem de dünya çapında muazzam bir meşruiyet kazanmışken, Kobani direnişi bunu RTEnin hiç beklemediği, kendi ittifaklarını altüst edici bir düzeye taşıdı. Eğer RTE bunu kestirebilmiş olsa idi daha en başta İslam Devletini kendisi bombalayabilirdi. Ama RTEnin hala karşısına dikilen hakikati kavrayabildiği yoktur.
O iktidar sarhoşu, Hurbis olarak, kendi yarattığı sanal hakikatten başkasını görememekte, bölge ve dünya dengelerini göz önünde tutmadan hala ABDyi Suriyeye saldırmaya ikna edebileceğini sanmakta ve bu yolda ısrar ettikçe de kendi ittifaklarını tükettiğini bile fark edememektedir.
Daha onun PYD eşittir IŞİD dediği günlerde, Obama, TCye açtığı İslam Devletinin Kobane üzerine gidişine göz yumma kredisinin giderek kendisine ağır bir fatura yüklemekte olduğunu idrak ederek PYD ile artık ilişkiye geçmek mecburiyetinde kalmış, harekat merkezine bir PYDliyi alarak bombardımanları birlikte koordine etmeye başlamıştı bile. Tam onun PYDye silah yardımından bahsediyorlar, olur mu öyle şey! dediğinde ABD uçakları Talabaninin temin ettiği söylenen silah ve insani yardım malzemelerini Kobani üzerine atmaya başlamıştı bile.
RTE kendi sanal hakikatlerine o kadar inanmaktadır ki, kim ne derse desin o bildiğini okumaya devam etmekte ve uğradığı yenilgileri kendisine ihanetin sonucu olarak değerlendirip yeni yanlışların içine sürüklenmekten kendisini alamamaktadır. Libyada durumu böyleydi; Mısırda aynı duruma düştü; Şamda Emeviye camiinde Cuma namazı kılacağım diye içine sürüklendiği rezalet de buydu; ve şimdi Kobanideki kırımı sürdürmeye çalışarak geri geri indiği basamakların birini daha tamamlıyor.
Kobani bu güne kadar düşmemekle RTEnin düşüşünü hazırladı, Kürdistan Özgürlük mücadelesini son derece güçlendirdi.
RTE TCyi kendiyle birlikte felakete sürüklüyor
Şimdi RTEnin ve TCnin önünde barış ve şiddetli bir savaş yolları uzanıyor. Ama bunlar eşit derecede var olan ihtimaller değil. RTE kendi sanal gerçekliklerini hayatın gerçeklikleri yerine koymaya devam ettiği müddetçe savaş ihtimali yükseliyor. Kobani serhıldanları sırasında aldığı tutumlar TCyi 12 Eylül ya da 93 konsepti dönemlerine doğru sürükleyebileceğini apaçık gösterdi. İki üç gün içerisinde 48 kişinin ölümüne, yüzlerce insanın yaralanmasına sebep olabilecek, işi sıkıyönetim ilan etmeye kadar vardıracak bir tutum sergilemesiyle, tarihin verdiği derslere hiç kulak asmadan yeni bir felakete koşmaya kendinden öncekiler gibi yatkın görünüyor; Demirelin ya da Çillerin tırmandığı felaket basamaklarını tırmanmaya teşne olduğunu sergiliyor.
Bunu onun dışında herkes görmeye başladı. Türkiyenin bu kanlı savaştan sıyrılabilmesinin bir imkanı bu hakikati artık tüm dünyanın görmesinde yatıyor. Herkes bu hakikati mümkün olan en yüksek sesle haykırdığında ve tutum aldığında belki RTEye artık bu hayal dünyasından çık, gerçeğe ayağını bas diyenler olabilecektir.
Aslında RTEnin bunu hiç görmediğini düşünmek de doğru değildir. Elbette ki o da bu ihtimalin varlığının farkındadır ama nasıl Genişletilmiş Ortadoğu Projesinden, bölgenin hegemon gücü olarak çıkabileceği sanal gerçekliğine bütün parasını yatırıp kaybetmişse, şimdi de elde ettiği kredileri yeni bir hayale, Suriyede rejimi devirme stratejisiyle bir taşla birkaç kuş vurabileceği seçeneğine yatırmaktadır: ABD RTEnin şartlarını kabul edecek; Esadın üzerine saldırılacak; Rojava yerle bir edilecek ve Kürdistan Özgürlük hareketi de dizlerinin üzerine çökertilerek RTE batmış sermayesinin tümünü bu sayede kurtaracaktır!
Bu ihtimalin gerçekleşmesi için yerine gelmesi gereken o kadar çok şart var ki, en muhtemel sonuç RTEnin aldığı kredileri de batırması ve nihai iflasa varması anlamına geliyor.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.